Hiç şüphe yok ki Salı
akşamı Kadıköy’de Fenerbahçe’nin oynadığı oyunu futbol sanatı yakıştırmasının
dışında başka bir yakıştırma ile yorumlayamayız !
Fakat yazılması gereken
başka hususlar var ki, bu hususları birleştirirsek bu maçın önemi ve değerini
daha iyi anlayacağız sanırım..
Uzun yıllar futbolun
laboratuvar çalışmasını yapan doktor lakaplı ZİCO bile Fenerbahçe’nin bu sanat
oyunun nereden geldiğine dair bilgiler ve ipuçları bulamayacaktır.
Sahadaki futbol sanatının daha güzel, daha çarpıcı olması için
hiç bir şeyden kaçınmayan Fenerbahçe’li oyuncuların tek amacı, oynamak, oynarken keyif almak ve
keyif vermekti. Maçın son saniyesine kadar bu sanat oyununu bozmaya dair hiç bir şey düşünmemeleri hem
kendilerine hem de izleyenlere büyük keyif verdi.
Fenerbahçe-Lokomativ
Moskova maçı Fenerbahçe’nin hayatımda
gördüğüm en müthiş " turan taktiği " oyunuyla oynadığı maçtı. Gökhan
Gönül’ün başrolü oynadığı bu futbol sanatı oyununda sadece turan taktiği içerisinde kapana sıkıştırılmış Ruslar yoktu. Eski
Türk filmlerinde olduğu gibi her şey vardı; Aşk, ihtiras, macera, heyecan, en
sonunda formanın altına saklanmış ‘’ en kibar başkan Putin’’ yazılı tişörtlerin
bu defa da boğazın derinliklerine
bırakılarak Türklerin gücünün sadece havada ve denizle sınırlı olmadığını
Putin’e bir kez daha hatırlatıyordu Fenerbahçe’li futbolcular.
Futbol topunun kahpeliği olmasa Fenerbahçe farklı bir skorla
Rusları nakavt edecekken, 2-0' lık skor bile Salı akşamı oynanan futbol
Fenerbahçe’ye övgü dolu sözler, şiirler yazdırmaya yetti de arttı.
Bu maçın hikayesini
dört başı mamur anlatabilmek için bundan iki ay öncesine gitmek gerekir. Ve
Türkiye Hava sahasında Rusya Savaş uçağının düşürülmesinden sonra iki
ülke arasında oluşan gerilim ve gerilimi yüksek gerilim hattına dönüştüren Rusya
Devlet Başkanı Putin’e verilen en güzel cevaptı sanırım.
Saha dışından tekrar
Fenerbahçe Ülker Saraçoğlu’nun içerisine girersek, sezon başından beri
Fenerbahçe’yi eleştirenlere karşı Fenerbahçe bu maçta ki istatistiklerilye
tarihe geçiyordu. Bu istatistikler anlaşılır cinsten değildi. Lokomativ’in öyle ahım şahım bir yanı yoktu ama ne de olsa bir
Rus takımıydı. Başta Gökhan Gönül olmak üzere, usta ayakları ile orta sahada
insana keyif veren pas kombinasyonları, bağlasan yerinde durmayacak kadar iştahlı ve azimli oyunları ile ille de ileri gidip orta
yapacağız diyen bekleri ve 3000 Watt çekişli süpürge misali havadan ve yerden gelen Rusların cılız ataklarını temizleyen Alves'i, Kajer'i vardı Fenerbahçe’nin. Yetmez miydi bu beklerin varlığı geceyi
aydınlatmaya? Fenerbahçe Caner’le,
Gökhan’la, Alves’le, Topal’la,V. Persie’yle, Josef'le patlayan Volkan’ı ile o kadar iyi oynuyordu ki, hiç yenilmeyecek
izlenimini herkese veriyordu. Sahada ki Fenerbahçe iki hükümet arasında var
olan gerilimi Türkiye lehine çevirmeyi başarırken adeta biz ülkemizi ‘’sevdik
mi candan severiz’’ sloganı Gökhan'ın hırsından kaynaklanan boynunda
oluşan damarlarının şeklinden daha iyi anlamamıza olanak sağlıyordu.
Fenerbahçe’nin oynadığı oyun daha ilk
dakikalarda tribünde olanların kalp atışlarını hızlandırırken, Rusları ise
içine düştükleri Kadıköy cehenneminin sıcağının kavurduğu, Igor Cherevchenko’nun her halinden belli oluyordu. Saha da amaçsızca oynayan
takımına karşı "nerede yanlış yaptık?" diye kendine soracak
kadar cesaret bulamayan Rus takımın hocası her halde; ''hiç tanımadığım,
huyunu-suyunu bilmediğimiz Putin’in ambargo koyduğu insanlardan futbol dersi alıyoruz. Bu dersi alırken de
tango ve samba karışımı bir oyuna karşı hayatımın en çaresiz maçımı
oynuyorum'' demiştir her halde Igor
Cherevchenko. .
Peki Fenerbahçe’ye bu oyunu Tango ve Samba
eşliğinde oynatan güç, faktör neydi? Güzelliklerle dolu bu sansasyonel
oyuna V. Pereira’nın mı yoksa ‘’Tanrının Eli ’’ miydi değen?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder