KUYRUKLU YALAN !
Bütün dünyada olduğu gibi güzel ülkemizde yaklaşık bir yıldır Korona ile mücadele etmektedir.
Bu mücadele ile birlikte dar gelirli vatandaşlar hem kazançlarında hem de çarşı-pazarda büyük kayıp yaşamaktadırlar.
Bugün Türkiye'de hizmet sektöründen geçinen milyonlarca insan vardır.
Bu insanlar bu dönemde işsiz kaldılar!
Sürecin ilk başlarında ''Kısa Çalışma Ödeneği'' şimdilerde ise ''Ücretsiz İzin Ödeneği'' adı altında devletten destek alarak geçinmeye çalışmaktadırlar.
Buraya kadar he şey koronadan dolayı normal olarak kabul edilmektedir!
Dünya'daki süper güç devletlerini bile alt üst eden Covit 19, 2020' nin kabusu durumundadır!
Ülkeler ekonomik olarak büyük kayıplara uğramışlardır!
Bu yaşananlar bu sürecin bir parçası olarak kabul edilmektedir.
Fakaaaat anormal olan ise;
Ülkemizde her kriz ortamında olduğu gibi bu süreçte de fırsatçılara doğan güneşin varlığıdır.
Serbest piyasa ekonomisi nedeni ile devlet yetkililerinin müdahalede yetersiz kalması, başta çarşı-pazar olmak üzere artan fiyatlar karşısında dar gelirlinin cebindeki paranın buhar olup uçması alım gücünü zayıflatmıştır.
Üretimin neredeyse yok denecek kadar az olması, 83 milyonun direk tüketime yönelmesi fırsatçılar için fırsatın ağa babasını oluşturmuştur.
Bu fırsatta enflasyon denen canavarı hortlatıp, hayat pahalılığını beraberinde getirmiştir!
TÜİK Tarafından açıklanan enflasyon oranlarını bu fırsatçılar alt üst edip fiyatlarla istedikleri gibi oynamalarına gün doğmuştur!
Zira halkın hissettiği enflasyon ile TÜİK tarafından açıklanan oranlar arsındaki fark gece gündüz kadar belirgindir.
Ortada istatiksel olarak ciddi bir tutarsızlık vardır!
Günlük ve mevsimler ihtiyaçlara göre artan fiyatlarda hesaplama yapıldığında hiç bir şeyin yerinde kalmadığını, fiyatların yaydan çıkmış ok gibi hareket ettiğini görmekteyiz.
Her mutfakta bulunması gereken temel gıda ürünleri et, süt, sebze, meyve , un, çay, şeker, makarna, pirinç ,mercimek, bulgur, ekmek, peynir, zeytin gibi günlük ihtiyaçlardaki artışlar son bir yıl içerisinde tavan yaptı.
Yakalayabilene aşk olsun!
Yumurta tavuktan pahalı hale geldi!,
Sıvı yağ aldı başını gidiyor!
Yağsız diyet yemekleri mecburi olarak sofralarımıza girmek için ilk sıraya yerleşti !
Buna birde elektrik, su, doğalgaz birim fiyatlarında ki artışlar eklenince dar gelirli vatandaşlar ' borç batağına' sürüklenmişlerdir.
100 Lira 10 Liranın, 200 Lira 20 Liranın yerine geçtiği gerçeğini kabullenmemiz kaçınılmazdır!
Fakat , ekonomik durumu iyi olanlar, çalışmadan, anadan babadan bir şeylere sahip olanlar, alın teri nedir bilmeyenler, kolay yoldan kazananlara göre yukarıda yazılanların hepsi ''Kuyruklu Yalan.''
Onlara göre;
- Ülke bolluk içerisinde, herkes her şeye sahip!
- Nankörlük etmesinler!
- Geçinemiyorum diyen yalan konuşmasinlar gibi serzenişlerde bulunmaktadırlar...
Halbuki; Bugün asgari ücretle, yada dört kişilik bir ailede bir tek kişinin çalışması ile geçinenlerin sayısı bir hayli fazladır.
İşte bu kişiler; Bir yandan pandemi sürecinin getirmiş olduğu işsizlik ile boğuşurken diğer yandan da enflasyon denen canavar ile mücadele edip hayat pahalılığını iliklerine kadar yaşamaktadırlar...
Velhasıl,
İstatiksel verilerin gerçekten uzak olduğu gerçeği ortadayken, enflasyonun varlığına ''Kuyruklu Yalan'' diyenler, '' Tok Açın Halinden Anlamaz'' gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermektedir...
Spor özellikle de Fenerbahçe tutkum.Gerçeği yansıtmayan haksız yazılara karşı yazmak için buradayım
27 Aralık 2020 Pazar
KUYRUKLU YALAN
20 Aralık 2020 Pazar
Gün Birlik Olma Günü
OYUNA GELME FENERBAHÇE’Lİ GÜN BİRLİK OLMA GÜNÜ!
Sezona mutlak şampiyonluk parolası ile başlayan Fenerbahçe, son haftalarda aldığı başarısız sonuçlar ile gündemi oluşturmaktadır.
Sezona Sportif Direktörlüğe Emre Belezoğlu’nu,Teknik Direktörlüğe Erol Bulut’u getiren Ali Koç ve yol arkadaşları TFF’nin diretmesine rağmen yurt içi ve yurt dışından 18 yeni önemli transfer yaparak nerdeyse şampiyonluğa oynayacak iki takım oluşturdular.
Kağıt üzerindeki kadrolara bakıldığında gerçekten Fenerbahçe şampiyonluğun bir numaralı favori takımı durumundaydı.
Şampiyonluk parolası ile sezona başlayan Fenerbahçe, 13 haftalık süreçte tam tamına 16 puan kaybederek camiada hayal kırıklığı yaşanmasına sebebiyet verdi.
Bu hayal kırklığının sebeplerini 2 madde de ele almakta fayda vardır!
Birincisi;
Oyun olarak bir türlü istenilen seviyeye çıkılamaması, şampiyonluğun ‘olmazsa olmaz' görüldüğü bir sezonda ister istemez Ali Koç, Erol Bulut ve Emre Belezoğlu isimlerini tartışmanın ortasında bıraktı!
İlk 7 haftanın aksine son 5 haftada oyun olarak sahaya yansıtılan ne bir takım ruhu nede bir oyun karakterinin olmadığı gerçeğini herkes yüksek sesle konuşmaya başladı.
Sahada tamamı ile iflas etmiş, mücadele etmeyen, sorumluluk almayan ruhsuz ve vurdum duymaz bir oyuncu gurubu tükenişliğin görüntülerini boş tribünler önünde televizyon ekranlarına yansıtırken, taraftara da adeta isyan ateşini yaktırıyordu!
Peş peşe alınan mağlubiyetler sonrasında aklıselim taraftarlar sosyal medya üzerinden birlik, beraberlik çağrıları yaparlarken diğer tarafta da başta Erol Bulut ve Ali Koç yönetimini istifaya davet edenlerin sayısı bir hayli artmaktadır!
Fenerbahçe’de son maçlara bakıldığında bireysel hata yapan oyuncu sayısı her geçen gün artmaktadır.
Başta kaleci Altay olmak üzere, savunmanın yetersizliğini herkes görmektedir!
Savunmada büyük bir kriz yaşanmaktadır!
Stoperlerin birbirlerini tamamlayan karakterde oyuncular olmadığını futboldan anlayan herkes görebilmektedir. Ne adam paylaşımı nede topa ilk müdahalede başarılı değiller. Sürekleri yerlerini kaybedip adam kaçırmaktadırlar.. Stoperler ve bekler takıma defansta ağır hasarlar vermektedirler.
Lemos, Tissarant ve Serdar bir türlü istenilen seviyeye gelemediler. Acemice müdahaleler yapmaktadırlar. Yaptırdıkları 6 penaltı ile Avrupa liglerinde rekor kırarlarken Fenerbahçe’yi ligde kalesinde en çok gol gören 5 takımdan biri haline getirdiler.
Böylelikle Fenerbahçe’nin stoper ihtiyacı açık ve net olarak gözükmektedir.
Orta sahası da mücadele olarak son haftalarda rakiplerinin gerisinde kalmaktadır.
Hiçbir maçta orta saha üstünlüğünü ele alamamaktadırlar. Kazanılan ikili mücadele sayısı neredeyse yok denecek kadar az!
Sosa beklenenden uzak, Gustavo ‘’benden bu kadar’’ dercesine hareket ederken, Mert Hakan Yandaş ise tam bir hayal kırıklığı yaşatmaktadır.
Bir tek Ozan’ın çabası göze çapsa da oda yeterli olmadığı görülmektedir!
Kanatlar ise tam bir hayal kırıklığı yaratmaktadır!
Topu ileri taşımada son derece yetersiz ve ağır kalmaktadırlar. Herkes genç Ferdi’ye bel bağlamışken Ferdi bu hali ile 11’de çıkması açıkçası bende şaşkınlık yaratmaktadır.
Fenerbahçe oyun temposu olarak otobanda gitmeyen Mercedes misali çok yavaş kalmaktadır.
Buna rağmen bu süreçte Fenerbahçe ligde en çok gol atan takım hüviyetindedir.
Fenerbahçe gol atmada sıkıntı yaşamazken, oyun içerisinde asıl sorunun yukarıda bahsettiğimiz gibi yeterli mücadeleden uzak ve takım ruhunun eksik oluşu göze çarpmaktadır! Bu oluşuma hangi olayların zemin hazırladığını iyi etüt etmekte fayda ardır!
Son 4 haftada alınan sonuçlar, Fenerbahçe’nin her geçen gün eridiğini gözler önüne sermektedir. Geleceğe dair umutlar tükenirken, Fenerbahçe hızla büyük takım olmaktan uzaklaşmaktadır.
İşin acı tarafı; Fenerbahçe futbol takımı evinde maç kazanamaz hale gelmiştir.
Lig tarihinde ilk defa kendi evinde 3 maç üst üste kaybederken, 15 yıl aradan sonra da Beşiktaş’a Kadıköy’de kaybetmiştir!
Elinde ne kadar rekor varsa hepsi bir bir uçup gitmiştir. Aleyhine yeni rekorlar oluşmuştur!
Anadolu takımları Fenerbahçe’yi yenmekte zorlanmazken ve en kötüsü Fenerbahçe artık hiçbir maça kesin favori olarak çıkamamaktadır.
Peki bu süreç nasıl başladı?
Bu günkü duruma Fenerbahçe nasıl geldi?
Suçlu Erol Bulut mu yoksa Emre Belezoğlu mu?
İşte burada asıl ve en önemlisi yukarıdaki zeminin oluşmasına sebebiyet veren 2. Maddenin varlığıdır!
Nedir bu 2. Madde diye soracak olanlara anlatmakta fayda vardır!
Yıllardır Fenerbahçe üzerine oynanan oyunları aklıselim, futbolu bilen, taraf olmaktan ziyade objektif olan herkes bilmektedir.
Daha sezon başlamadan algıyı yönetmekle görevli Fenerbahçe düşmanları ve Türk futbolunu dizayn edenler Fenerbahçe’yi şampiyon ilan ettiler.
Ligin başlaması ile birlikte ardı ardına gelen başarılı sonuçlar camiada mutluluk yumağı oluşturdu.
Yıllardır Fenerbahçe’nin önünü kesip, üzerine oyun oynayanlar Konya maçı ile birlikte düğmeye bastılar!
Çünkü Fenerbahçe iyi oynamasa da başarılı sonuçlar alıyor, takım oturduğu zamanda önünde kimse duramazdı!
VAR üzerinden operasyonun ilk hamlesi yapıldı. Atılan nizami gol el diye iptal edildi.
Böylelikle Konya maçı ile birlikte futbolu dizayn edenlerin elleri bu sezonda saha içerisinde Fenerbahçe'nin üzerine yapışmış oluyordu!
Olmayan penaltılar Fenerbahçe aleyhine verildi.
Atılan goller ofsayt diye iptal edildi.
Rakip ceza sahası içinde net penaltılar verilmezken, diğer takımlara aynı pozisyonlarda lehlerine düdük çalınıp oyun kurallarını Fenerbahçe aleyhine işlettiler.
Hal böyle olunca, alenen yapılan kasti hatalar futbolcular üzerinde de etki yapmakta gecikmedi!
Sahadaki mücadelenin yeterli olmadığını gören futbolcularda kırılganlık tavan yaptı.
Takımın özgüveni kayboldu.
Takım hızla takım olma yolundan uzaklaşıp, sıradanlaştı!
Saha içerisinde Cüneyt Çakır, Ali Palabıyık gibi hakemler bu ülkede kumpasın Fenerbahçe üzerine en çok kullandığı hakemler olarak alenen göze çapmaktadırlar.
Şunu kabul etmek gerekir ki; Her takımın kötü olduğu dönemler vardır. Fakat hiçbir takım Fenerbahçe’nin görmüş olduğu muameleyi asla görmemektedir!
Başta Fatih Terim, Sergen Yalçın, Mustafa Cengiz bas bas bağırırken, Fenerbahçe yonetimi sessizliğe gömülmüş Fenerbahçe'ye reva görüleni kabullenip, olanı biteni seyretmektedirler.
Fenerbahçe oyun olarak iyi oynamasa da önünün kesildiği açık ve net olarak maçlarda belli olmaktadır.
Elbette son 4 maçta 3 mağlubiyet almış takım eleştirilir!
Futbolcusu, hocası, sportif direktörü, yönetimi eleştirilir.
Burada sahanın içerisindeki olumsuz havayı ve tat vermeyen oyunu düzeltecek olan en başta Emre Belezoğlu, Erol Bulut ve ekibine büyük iş düşmektedir. Takımı düzeltecek ve işleri rayına oturtacak güce, kuvvete sahiptirler!
Lakin Türk futbolunu dizayn edenler ellerini futboldan çekmediği sürece, Fenerbahçe VAR odasından ve hakemlerden eşit muamele görmediği sürece Fenerbahçe'nin başarılı olması imkansızdır!
Bu başarısızlıkta en az suçlu Erol Bulut’tur.
Bu düzen var olduğu sürece Erol Bulut değil kim gelirse gelsin sonuç değişmeyecektir.
Onun için gün birlik olma günüdür. Yönetime, teknik ekibe, takıma sahip çıkma günüdür!
Çünkü 3 Temmuz daha bitmedi, bu gidişle de biteceğe de benzememektedir!
15 Aralık 2020 Salı
EKMEKTEKİ KAYIP!
EKMEKTEKİ KAYIP!
Asgari ücret en az 3.100 lira olsun diyenler neye göre hesap yaptı bilemem ama 1 Ocak 2020 tarihinde 1 ekmek 1,5 lira iken bugün 1 ekmek 2 liradır.
Bu 50 kuruşluk fark ekmeğe 1 yıl içerisinde %33.3 zam geldiğini göstermiştir. İşçi evine aldığı 3 ekmekten 1'ini kaybetmistir. Buradan yola çıkarak en az asgari ücrete de %33.3 zam gelmelidir diyenler, asgari ücretlinin hayatının sadece 1 ekmekten ibaret olmadığını görmezlikten gelemezler!
Bu zam asgari ücretle geçinenlere yeterlimidir diye önce kendilerine sormalıdırlar.
Bir yıl içerisinde sadece ekmeğe değil her şeye %50, %60 zam gelmiştir.
Hayat inanılmaz pahalı olmuştur.
Eskiden asgari ücret bir işyerinde verilecek en düşük maaş olarak belirlenirken buğün tüm işyerlerinde neredeyse ortalama maaş olarak uygulanmaktadır.
4 kişilik bir ailenin market, pazar, elektrik, su, telefon, doğalgaz, okul,kira vs giderleri en düşük 5- 6.000 lira olarak hesaplanmaktadır.
Hal böyle olunca asgarî ücrete yapılacak zam iyice gözden geçirilmelidir.
EYT'li olarak hakkı yenen işçi, hakkı olanı alamazken birde asgarî ücret komisyonunda hakkının yenilmemesini talep etmektedir
Hepsi bukadar!
8 Aralık 2020 Salı
Korona Hem Sahtekâr Hem de Akıllı Bir Virüs!
KORONA HEM SAHTEKAR HEMDE AKILLI BİR VİRÜS!
( Geçirdiğim Hastalığın Hikayesi)
Yakın zamanda ailecek korona denen illete yakalandık.
Çok şükür büyük sıkıntılar yaşamadan, hastane odalarına düşmeden Yüce Allah’ımın yardımı ile evde atlattık.
Kendimizi tüm korumalara rağmen koruyamadık!
Covit 19 öyle bir yerden sessiz ve derinden geldi ki nereden geldiğini bile anlayamadık!
Siz ne yaparsanız yapın 14 değil 41 kural uygulayın bu virüs bir şekilde size musallat oluyor, kaçamıyorsunuz!
Önce nereden geldiğini nasıl başladığını size hissettirmiyor!
Hissettiğiniz anda da sahtekarlığa başlayıp bacaklarınızda derman bırakmıyor.
Ondan sonra belinizden size darbe yapıp bütün sahtekarlıkları bir bir işletiyor.
Korona’ya akıllı dememin sebebi insanı gayet iyi uyutuyor olmasındandır!
İlk başlarda sanki korona değil de her zaman ki klasik mevsimsel hastalıklar algısını insanda oluşturmaktadır.
Böylelikle korona olduğunuzu anlamaz iseniz size darbeleri bir bir indiriyor!
Devam edelim olanları anlatmaya!
Her tarafınız ağrıyor, sonra aşırı halsizlik oluşuyor! Burnunuz, ağzınız kurumaya başlıyor!
En zayıf yeriniz nere ise size oradan darbe yapmaya devam ediyor.
Kendinize yakıştırmasanız da hadi bir test yaptırayım deyip hastane yolunu tutuyorsunuz.
Ama yine de bende bir şey yok diye gittiğiniz hastaneden umutla dönüyorsunuz. Kendi kendinize La Fontaine masalları okumaya devam ediyorsunuz.
''Bende bir şey yok ben Negatif çıkarım.''
Çünkü; ''Nefesim sağlam, nefes alıyorum'' diye kendi kendi kendinizi avutuyorsunuz.
Korona ise yakaladım seni kurtuluşun yok dercesine sessizce darbeleri indiriyor!
Boğaz şişkinliği, yüksek ateş, yanma, üşüme derken hooop yataktasınız.
Gözün aydın olsun, Korana seni nakavt etti!
Artık biliyorsunuz korona olduğunuzu!
Gece yarısı çalan kapı zili ile şok yaşamaya devam ediyorsunuz!
Kapıyı açtığınızda 2 sağlık personelini karşınızda gördüğünüzde içiniz ürperiyor!
Sağlık görevlileri hafif bir tebessüm ile;’’ ilaçlarınızı getirdik, geçmiş olsun, dikkatli olun atlatacaksınız. Bizde atlattık’’ deyince biraz rahatlıyorsunuz.
Kapı kapandığında sağlık personelleri merdivenlerden aşağı inerken elinize verilen ilaçlar bakarak; " Ben bu ilaçları kullanmam, sekiz sekiz içilir mi adamı öldürür" diyerek korona ile savaşa ilk adımları atmış oluyorsunuz...
Artık Korona denen illete e savaş açmış durumdasınız.
Aynı zamanda bina daki komşularınız da sizin ile birlikte koranaya karşı savaş açıp daha tedirgin hale geldiklerini görmezlikten gelemiyorsunuz!
Nefes almaya cama çıkıyorsunuz, sokakta olan komşunuz sizden kaçıyor!
Çünkü vebalısınız!
Yan komşunuz bizede geçmiş midir diye tedirgin olup haklı olarak endişeye kapılıyor!
Her gün merhaba dedikleriniz size karşı zebani görmüş gibi bakarken koronanın yarattığı etkiyi net olarak anlıyorsunuz!
Ama Korana uyanık, durmak yok, darbeye devam diyor!
Bu defa da göğsünüzden vuruyor, nefesin artık eskisi gibi sağlıklı değil, daralıyorsun ama pes yok!
Direnmeye devam!
Daha göğüs kafesinin ağrılarına yeni alışmışken adi virüs bu defa da bir darbe de sırtına yapıştırmada geç kalmıyor.
Aman Allah’ım sanki insanın sırtına çekiç ile çivi çakıyorlar, sırt üstü yatamıyorsun.
Bir taraftan ateş, bir taraftan, üşüme, göğüs ağrın, eklem ağrıları derken şimdide sırt ağrıları!
İnim inim inliyorsun!
Açıktan açığa inleyen nağmeleri söylüyorsun ama dört duvar arasında sesini eşin ve çocuklarından başka duyan yok!
5. günden sonra hafiften hafife kendinize gelmeye başlıyorsunuz..
Artık evde ne varsa şifa niyetine kullanmaya başlıyorsunuz.
Her yolu deniyorsun çünkü can tatlı!
Bu ara da koku ve tat alma ortadan kayboluyor.
Yediklerin, içtiklerin tatsız tuzsuz.
Allah’tan sürekli arayan soran eş, dost, akraba ve arkadaşlar güç veriyor!
Artık 10. gündesiniz ve Korona’nın tüm sahtekarlığına ve akıllığına rağmen inadınız galip çıkıyor.
Çok şükür, KORONA denen illeti yendik diyorsunuz.
Yüce Allah bu derdi ve başka dertleri kimseye göstermesin!
Sizlere tavsiyem!
Aman bana bir şey olmaz demeyin!
Kendinizi koruyun!
Yoksa evde hapis gibi zaman geçmiyor!
Not: (Hastane ortamını düşünmek bile istemiyorum.)
Cihan Taşcı 06.12.2020