Spor özellikle de Fenerbahçe tutkum.Gerçeği yansıtmayan haksız yazılara karşı yazmak için buradayım

25 Ağustos 2016 Perşembe

KAÇAMAZSINIZ HESAP VERECEKSİNİZ

KAÇAMAZSINIZ, HESAP VERECEKSİNİZ!

3 Temmuz sürecinde Fenerbahçe’nin şike yapmadığını bile bile yazılı ve görsel medya da, yargı da, emniyet de ve her yerde Fenerbahçe’ye karşı oluşturulan infaz çeteleri olarak sizler başta Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe camiasından özür dilemelisiniz.

Başta kumpasın medya ayağını oluşturan sizlerin gazeteci olarak en büyük göreviniz neydi?

Hatırlamak istermisiniz, mesleğinizin önem ve değerini?

Halka doğru ve dürüst haber iletmek, bunları objektif olarak taraf olmadan, haklı ya da haksız aramadan gerçeği tüm çıplaklığı ile yansıtmak, bunları yansıtırken insan ve toplum değerlerine önem vermek, toplumsal, siyasal, kültürel ve hayatın her alanında olanları çıplaklığı ile tarafsızca gözler önüne serebilmek, sererken de iftira, hakaret, lekeleme, saptırma, asılsız söylenti ve dedikodulardan uzak durarak, sonuçları ne olursa olsun gerçeklikten ve doğruluktan ödün vermemek değilmidir gazetecilik?

Sizler ne yaptınız?

Durun ben size, siz bugün sığındığınız ‘’sosyal medya hesaplarımız çalınmıştı, onları yazanlar bizler değildik’’, ya da ‘’beyinlerimiz uyuşturulup satın alınmıştık ekranlarda konuşurken’’ demeden sizin yaptıklarınızı size hatırlatayım.

• Ağızlarınızı doldura doldura kudurmuş köpekler gibi saldırdınız Aziz Yıldırım’a Fenerbahçe’ye.
Oluşturulmak istenen algı operasyonuna öncülük ettiniz.
• Sizler ekranlarda, köşe yazılarınızda kıvırdıkça kıvırdınız. Okyanus ötesinde yaşayan haine destek çıktınız.
• Sizler medyada şarlatanlık yaparak, insanları yanlış yönlendirdiniz. Meydanı boş bulup TV, TV gezip salladıkça salladınız.
• Şike davası savcısına, hakimine, emniyet ayaklarına methiyeler düzdünüz. Halkın takımı Fenerbahçe’ye yapılan operasyona zil takıp oynadınız.
• Aziz Yıldırım’ı yerden yere vururken kişilik haklarını hiçe saydınız. Yüzünüz kızarmadan yalanı gerçek gibi konuştunuz.
• Vurun abalıya misali 100 yıllık çınara ve başkanına haince, alçakça, şerefsizce, hayasızca vurdukça vurdunuz.
• Kaleminizi ve kişiliğinizi Pensilvanya’ da bulunan haine satıp, kendinize haksız çıkar sağlayıp, kumpas üzerinden rant elde edip, terörü yaratanların yanında oldunuz.
• Fenerbahçe arı gibi sokulup linç edilirken helvasını dağıtmak için sıraya girip hainliklerinize her gün köksaldınız.
• Kumpasın içinde olan savcılarla, emniyetçiler ile işbirliği yapıp alçakça mesleki değerlerden uzaklaşıp kumpasa yardım ve yataklık ettiniz.
• Ülkede Fenerbahçe’ye karşı antipati oluşturulmasına öncülük ettiniz. Her gittiğiniz yerde, seminerde kupa Trabzonspor’un deyip yandaşlık yapıp taraf oldunuz.
• Köpek misali önünüze sahibinizce atılan kemiği yeme kargaşasında havladıkça havladınız.
• Ortada para sayma makinası yokken, yalan makinasını yanınızdan eksik etmediniz.
• Ekranlarda ağzınızda salyalar akarken, köşelerinizde kalemlerinizden gazete sayfalarına zehir akıttınız.
• Zamanı durdurup samanyolunda günlerce, aylarca kumpasçıların kıçlarını yalayıp durdunuz.
• Uefa’ya  Cas’a sahte deliller üreterek yardım ve yataklık ettiniz.
• Türk futbolunda Fenerbahçe’ye karşı kin, nefret, düşmanlık tohumlarını attınız.
• Fenerbahçe’nin milyon dolarlık kayıplarının oluşmasına sebebiyet verdiniz.

Bunları yaparken her akşam boy boy ekranları kaplarken şimdi neredesiniz? 



Sizde şeref, haysiyet, namus, ahlak yok mu?

Sizler o kumpas haberlerini yazarken ya da ekranlarda coştukça coşarken maddi manevi kazandıklarını yerken hiç mi utanmadınız?
Kişi ve kurumlara saldırmanın meslek ahlakına sığmadan yersizce, ahlaksızca saldırırken hiç mi vicdanınız yoktu?

Hangi amaç olursa olsun başta Aziz Yıldırım ve Fenerbahçeli yöneticilerin özel hayatlarını neden didik didik eşelediniz?
Duyumlarla, sahte bilgilerle kaynağını açıklamadan elde edilen bilgilerin gizliliğini neden doğruya ulaşmadan alçakça açıklamak için yarış içerisine girdiniz?

Bu nedenle sizlere gazeteci diyemiyorum. Sizler gazeteci olmayan akıl yoksunu zavallı şarlatan gurubusunuz.

Bu kumpasın içerisinde olan hakim, savcı polis ve TFF içerinde olanlara ise diyeceğim tek cümle var. Bunlar vatan hainidir. Vatan hainlerinden her türlü alçaklık ve kalleşlik beklenir. Bugün vatan haini oldukları için çoğu kaçak ve gözaltında.  Sizler belanızı çoktan buldunuz bile.

Hala açıkta olan ve Fenerbahçe düşmanlığı yapan medyadaki kumpasın bu ayakları hesap vermek zorundalar. Hesap verecekler. Fenerbahçe’nin kaybolan itibarını ve kaybedilen milyon dolarların geri alınmasına şahitlik yapmak zorundalar. Bizler yaptık, hep birlikte yaptık demek zorundalar.

Aziz Yıldırım ve Fenerbahçeliler bugün de 3 Temmuzda olduğu gibi dimdik ayaktadır.  Ya sizler yılan gibi manevra yaparak kaçacak, girecek delik arıyorsunuz kendinize.

Atalarımız nede güzel söylemiş; ‘’Keser döner sap döner. Gün gelir hesap döner’’ diye. Biz umutsuzluğa hiç kapılmadık, kimsenin hakkı kimsede kalmaz dedik. Gün olur devran döner dedik.

''Gerçeklerin bir gün ortaya çıkma gibi kötü huyu vardır'' diyen Aykut Kocaman'ın işaret ettigi o gün bu gündür!

Bugün! Kaçamazsınız, hesap vereceksiniz yüce Türk Milleti ve Adaleti önünde.

AZİZ YILDIRIM VE DAVA ARKADAŞLARINA

AZİZ YILDIRIM VE DAVA ARKADAŞLARINA!

• Bugün tüm Fenerbahçeliler sizinle gurur duyuyor.

• Sizler dik durdunuz. Bizler bugün sayenizde dikiz ve gururluyuz.
• Sizler bize direnmenin ne olduğunu gösterdiniz.15 Temmuza ilk kaleyi sizler oluşturdunuz.
• Elleri kelepçeli attılar sizleri, başınız dik çıktınız, alnınızın akı ile.
• Bırakın şikeyi memleket elden gidiyor dediniz, memlekete hainlik, alçaklık, şerefsizlik, namussuzluk yaptılar.
• Dağlara, taşlara Fetö gerçeğini haykırdınız.
• Adam olmayanlara, kanı bozuklara itibar etmeyin, gerçekleri görün dediniz.
• Medyanın maymunları, toplumun ahmakları sizleri idam sehpasına çıkarttı. Sizler Fenerbahçe dediniz, vatan dediniz.
• Kimseye eğilmediniz, boyun eğmediniz.
• Silivri’de, Metris’te her yerde aynı sözleri söylediniz, bugün de aynı şeyleri söylüyorsunuz. Doğru birdir, yanlış çoktur dediniz. Bugün yanlış olanlar kaçacak delik ararken, sizler bizlerin gurur kaynağısınız.
• Canınızdan olma pahasına son sözünüz Fenerbahçe oldu.
• Evet bizim de son sözümüz Fenerbahçe
• Kumpasları bildiniz, işaret ettiniz. Darbeyi, işgali haykırdınız.
• Tarih sizleri çoktan geçti altın sayfalarına.



• Sizler biz Fenerbahçelilerin kocaman gurur kaynağı oldunuz. Sizleri çocuklarımıza, torunlarımıza gururla anlatacağız, anlatırken gözlerimiz dolacak, kalbimiz üşüyecek belki ama sizleri anlatmaktan geri kalmayacağız.

• Biz Atatürk’ün takımı Fenerbahçe’yiz. Biz vatana ihanet etmeyiz. Biz dünde bugün de dimdik ayakta duran vatan evlatlarıyız.


• Biz önce VATAN sonra FENERBAHÇE sevdalılarıyız.

• Biz Aziz Yıldırım’ı yedirtmeyen Fenerbahçe’nin sevdalılarıyız.

• Biz adaleti, hukuku, doğruluğu kendine rehber edinmiş Fenerbahçe sevdalılarıyız.

• Biz Fenerbahçelilerden hain değil, vatana uğruna can veren insanlar çıkar.

• Biz Kumpasın mağdurları olarak tek yürek olan FENERBAHÇEYİZ...


24 Ağustos 2016 Çarşamba

MERCİDABIK ZAFERİ İLE CERABLUS HAREKATI ARASINDAKİ FARK

MERCİDABIK ZAFERİ İLE CERABLUS HAREKATI ARASINDAKİ FARK !

Tarih 24 Ağustos 1516.

Kavurucu bir yaz sıcağında Osmanlı Ordusu Halep'te Memlük ordusunu yenerek Suriye toprakları Osmanlının hakimiyetine geçiyordu.

Yavuz  Sultan Selim önderliğinde Mercidabık’ ta kazanılan bu zafer Osmanlı Devletine dini, siyasi, askeri, ekonomik  anlamda çok büyük faydalar sağladı. O dönemde topraklarını genişletme çabasında olan Osmanlı Devletinin  başta Mısır ve Arap yarımadasını  fethetme yolları açıldı.

Bugün ise tarih 24 Ağustos 2016.

Tam 500 yıl geçmiş aradan, Türk ordusu yeniden Suriye topraklarında. Türk Silahlı kuvvetleri Suriye’ deki İŞİD bölgelerine yönelik Cerablus merkezli başlatılan operasyon da ki asıl amaç bu defa atalarımız gibi topraklarımızı genişletmek değil, bölgede ki toprak bütünlüğümüzü tehdit eden İŞİD’i bölgeden temizleme harekatı olup PKK’yada darbe vurma operasyonudur..

Cerablus operasyonu darbecilere ilk kurşunu sıkan Astsubay Ömer Halisdemir’e  emiri veren Zekai Aksakallı komutasında sınırdan hem İŞİD hem de YPG’ yi vurmakla başladı.

Terör örgütü İŞİD ve YPG unsurlarının bölgeden temizlenmesi amacıyla başlatılan harekatta şu ana kadar  Hava Kuvvetlerince 12 hedef, TOPÇU, ÇNR ve HAVAN tüm destek araçlarından açılan atışlar sonunda tam 70 hedef  vurularak imha edildiği bilgisi haber ajanslarına yansımaktadır.

PKK-PYD’nin yan kolu olan YPG terör örgütü güçlerinin Cereblus’a ilerlemesi bu harekat ile birlikte ilerlemenin durdurulması amacı taşımaktadır.

Batılı güçlerin önderliğinde Ortadoğu’da oynanan oyunun bir parçası olan  Kuzey Suriye’deki  ‘Büyük Kürdistan Devleti’ projesi,Türkiye’ nin Güneydoğu bölgesini tehdit etmektedir. Başta Kuzey Irak, Kuzeybatı İran, Kuzey Suriye ve Türkiye’nin Güneydoğu bölgesinde kurulmak istenen Kürdistan Devleti’ne başta ABD ve Batılı güçler tam destek vermektedirler. Irak’ın işgalinden sonra bölgede güç kazanan PKK bu bölgede askeri destek anlamda batının gücünü alarak güç kazanmış durumda. Kuzey Suriye ve Kuzey Irak, PKK’nın en rahat olduğu daha doğrusu cirit attığı bölgeler. Bu bölgelerde PKK’ya en büyük destek ABD’den gelmektedir.

Bugün Türkiye ısrarla Kuzey Suriye’de Cerablus ve Azez arasında güvenli bir bölge isteyişinin ana nedeni PKK ve Batılı güçlerce hayata geçirilmek istenilen ‘ Büyük Kürdistan’ projesine dur diyebilmek ve engellemekten başka bir şey değildir.

Bunun için Türkiye son bir yıldır Güneydoğu Anadolu’da büyük uğraşlar vermektedir. Güneydoğu’da içten ve dıştan terör saldırılarının yoğunlaştığı bölgede iç çatışmaların ve şehir savaşlarının çıkmaması için yetkililer gerekli önlemleri almaktadırlar. Hemen hemen gün bir ilde bomba patlatılıp yada çatışmalar çıkmaktadır. Bu bölgede önlemler alınmadığı takdirde Güneydoğunun Türkiye’den koparılıp yukarıda bahsettiğimiz ‘ Büyük Kürt Devleti’ projesi hayata geçirilirse Türkiye'nin toprak bütünlüğü tam manası ile tehlikeye girer.

Bunun için tarih sayfalarına bundan tam 500 yıl önce düşen Mercidabık Zaferi ile bu sabah Suriye topraklarında Cerablus ‘a giren Türk Ordusunun hedefleri farklıdır. O gün hedef Türk topraklarını genişletmek ve dört kıtaya hakim olma emelleri varken bugün ise, Batılı güçlerin ve Siyonizmin öncülerinin desteğini alan PKK-İŞİD- PYD ve YPG terör örgütlerine karşı Türkiye topraklarının bütünlüğünü korumak ve bölgenin güvenliğini sağlamaya öncülük etmektir.

24 Ağustos 2016 tarihi ile başlayan Güneydoğu sınırlarımızı tehdit eden, bu tehdidi ortadan kaldırmaya yönelik olan Cerablus harekatı doğru bir karar olmakla beraber Ortadoğu’da kurulmak istenen ‘’Büyük Kürdistan’’ Devletin Cerablus üzerinden Akdeniz’e açılma düşüncelerinin önünü tıkamıştır.

Yine de Türkiye Cumhuriyeti uyanık olmalıdır. Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve sağlanması bizim Güneydoğu’da Türkiye’nin rahat nefes almasını sağlayacaktır. Fakat Cerablus üzerinden Suriye topraklarına giren Türkiye’nin tam bir yangın yeri olan Ortadoğu’da savaşın tam merkezinde değil, belirlenen ve amaçlanan bölgede tamamı ile Türkiye’nin hedefleri doğrultusunda olmalıdır.

Türkiye Ortadoğu’da oynanan bu oyunda ‘ oyuna gelen’ taraf değil, bu defa ‘oyun bozan’ pozisyonunda olmalıdır.


22 Ağustos 2016 Pazartesi

DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU'DAKİ OYUNUN RESMİ

DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU’DAKİ  OYUNUN RESMİ

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da uzun zamandır süren çatışmalar, patlayan bombalar, emniyet güçlerine, Mehmetçiğe düzenlenen hain saldırı ve tuzaklar en sonunda sivil halk hedef alınarak haince, alçakça tüm hızıyla devam ediyor.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da insanlık suçu işlenmektedir. Van’da, Elazığ’da, Gaziantep’de, Diyarbakır’da, Tunceli’de ve daha birçok ilde haince düzenlenen saldırılar ve canlı bombalar o bölgede ki resmi tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermektedir.

Bölgede ki resim Türkiye’nin resmidir. Burada güzel ülkemiz üzerine oyunlar oynanmaktadır. Bu oyunu oynarken ‘’Kürt Sorunu’’ adı altında oynayanlar Batılı Emperyalist güçlerdir. Batılı Güçler Ortadoğu’da satranç oyununu oynarken kendi yetiştirip Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemize soktukları PKK, DEAŞ, PYD ve YPG terör örgütleri kanlı eylemlerini son surat gerçekleştirmeye devam etmektediler.

Burada biz ülke insanına düşen en büyük görev topraklarımızda dil, din, ırk, Alevi, Sünni, Laz, Çerkeş, Kürt, Türk ayrımı yapmadan milli birlik ve kardeşlik duygularımızı sağlamlaştırıp, birleştirmektir. Çünkü dış güçlerin asıl amaçları köklü bir tarihe sahip olan Türklerin bölünmesi, parçalanmasıdır. Dış güçler tarafından Güneydoğu’da kurulmak istenen Bağımsız Kürdistan ve Ermenistan Devleti projeleri ilk bakışta bölgede yaşayan bir kesim halka kendilerine tanınması gereken bir hak gibi görünse de daha sonraki dönemlere de bir piyon gibi kullanacakları devletlerin varlıklarını ele geçirecekler ve bölgeye tam manası ile hakim olma çabası içerisindeki bir projedir. Bunun için bu bölgede yaşayan halkı kullanarak onların cehaletlerinden ve ekonomik durumlarından istifade ederek Türk halkına ve devlete düşman kılınmak istenmektedir. Bölgede PKK’yı yaratarak, kucak açarak ve bu amaca da hizmet edecek kişilere de maaş başlamak kaydıyla Türkiye’ye en büyük kötülüğü yapmışlardır ve yapmaya devam etmektedirler. Hatta kendi güçlerini kullanarak PKK’ya askeri anlamda hizmet, eğitim ve silah vererek kurmak istedikleri devletlerin kurulmasını sağlamak ve Türkiye Cumhuriyetini parçalamaktan başka bir şey değildir.

Güneydoğu’da yaşayan masum insanların malları, canları acımasızca katledilirken, insanlık dışı haince olaylar dış kökenli güçlerin oyunu olduğunu biliyoruz.  Onca sivil halk Kürt, Türk, Çoluk, Çocuk, Polis, Asker ayrımı yapılmadan acımasızca katlediliyor. Fakat onca patlamanın, saldırının, terörü yapanların Kürt kökenli vatandaşlarımız tarafından yapıldığı düşüncesini yayarak Kürt’ü Türk’ü birbirine kırdırılmak istenmektedir. Buna sakın ola ki itibar etmeyin. Bu bir oyundur. Bu oyunun aktörleri bellidir. Başta Almanya, Fransa, İtalya, Ermenistan, İsrail, ABD ve diğer devletlerdir.

Burada bize düşen en büyük görev millet olarak hep uyanık olmaktır. Birlik, beraberlik ve kardeşlik bağlarımızı güçlendirip tek yumak oluşturmalıyız.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da önümüze konulan resmi hep birlikte imha etmeliyiz.

Çünkü bu vatan hepimizin.


18 Ağustos 2016 Perşembe

DİCK ADVOCAAT'A MEKTUP

DİCK ADVOCAAT’A MEKTUP !

Sayın Dick Advocaat;

Fenerbahçe 110 yıllık tarihi ile Türkiye’nin en büyük spor kulüplerinden bir tanesi. Mazisi başarılarla dolu.

Kalpleri fetheden renkleri ile 25 milyon Türkün kalbi Fenerbahçe diye atar. Mazisinde yatan tarihi ve hiçbir kulüpte olmayan birlikteliği ile yıllar boyu şampiyonluklar yaşadı. Taraftarlarını mutlu etti.
Son yılarda karabulutlar üzerimizde dolaşıyor. Önce şampiyonluklarımız çalındı sonra alnımıza kocaman kara kara bir leke sürüldü. Bu da yetmez gibi hep bu anlı/şanlı takımla oynandı. Yöneticilerimiz saha dışında mücadele ederken, saha içinde ince ince doğranan futbol takımımıza karşı oynanan oyunlara dur diyemedi. Hem Türkiye’de hem de Avrupa’da kuş başı yapılıp çakalların önüne atıldık.

Bu renklere bir çok yerli ve yabancı hoca geldi geçti. Kimi başarılı, kimi başarısız, oldu. Kimi de önü kesilip takımdan uzaklaşmak zorunda kaldı.

Son iki sezonda çaylak hocalarla çalıştı bu takım. Sistemdi, taktik di, kapris di derken takım başarısızlığa mahkum edildi.
Sayın Dick;  Siz yaşınız ve yakalamış olduğunuz başarılarla egodan uzak, takım için bilgi birikiminizi kullanmalısınız. Taraftar yani bizler sisteme takılıp kalmayız. 4-3-3 yada 4-4-2 nin önemi hiç yok.
Biz sahada ısıran, alan daraltan, pas yapan, hızlı düşünüp hızlı oynayan her zaman 90 dakika gol arayan ve koklayan bir takım istiyoruz. Baskı yiyen değil baskıyı kuran her geçen dakika baskısını artıran takım arzuluyoruz. 35 pası golle süsleyen takımı hayal ediyoruz. Modern futbolun örneklerini hem savunmada hem de hücumda görmek istiyoruz. Bunu isterken hatlar arasında güçlü bir iletişim ağının kurulmasını istiyoruz. Sahanın belli noktalarında değil her tarafında aktif ve etkileyici bir oyun istiyoruz. Savunmayı defansda  değil hücum noktasından başlayarak kurmayı hayal ediyoruz. Hoca futbolcu ilişkisinde kalın duvarlar değil şeffaflık istiyoruz. Hak eden futbolcunun sahada olmasını istiyoruz. Futbolcularla aranızda güçlü bir bağ oluşturmanızı arzu ediyoruz.
Tribünde ve ekranları başında olanlara seyir zevki yüksek bir oyun oynanmasını arzu ediyoruz. Oynanan oyunun her anı heyecan dolu olsun istiyoruz.
Tribünlerde ‘Şampiyon Fenerbahçe’ marşları hep bir ağızdan söylensin istiyoruz.
Sahada yanlı hakemi de yenen bir takım olsun istiyoruz. Tribünde küfreden rakip takımın taraftarını da oynadığı oyun ile susturan bir takım arzu ediyoruz.

Sayın Dick. Bu arzu ettiklerimizin sebebini Fenerbahçe müzesine inip bakarsanız daha net anlarsınız. Çünkü Fenerbahçe  böyleydi. Dedik ya mazinde bir tarih yatar diye. İşte  o tarih dağa, taşa aşkla yazıldı.
İçindeki futbol aşkıyla, coşkusuyla koy yüreğini sahanın içinde olanlara, ver elini kalpleri Fenerbahçe diye atanlara. Yaşın  yetmiş , futbolcuya baba ol, abi ol, hoca ol ama köstek olma. Bilgeliğinin egosuyla futbolcuları ezme. Başarısız olununca futbolcuyu çakalların önüne atma. Yanlışı da sahiplen doğruyu da. Ama Fenerbahçe’nin büyüklüğünü gör!

Sayın Dick; Ben parayı değil, savaşmayı seçtim dediniz. Madem savaşmaya geldin. Elindeki Takımın büyüklüğünü bil ve sezon sonunda ‘ DEDE’ değil  şampiyon takımın ‘ BAŞ TACI’ ol…

Saygılarımla.

Cihan Taşcı


16 Ağustos 2016 Salı

ABD VE İŞBİRLİKÇİLERİNİN 15 TEMMUZ DARBE PLANININ ALTINDA YATAN GEÇEK !

ABD VE İŞBİRLİKÇİLERİNİN 15 TEMMUZ DARBE PİLANININ ALTINDA YATAN GERÇEK!

ABD ve işbirlikçileri 15 Temmuz darbe girişiminden 2 ay önce New York Times’de Türkiye topraklarının paylaştırılmış haritasını çizip yayınlamışlar.



Bu haritaya baktığımızda bu planın 100 yıllardır devam eden ve var olan Haçlı planıdır. Batının ortak hedefi olan Türkiye’yi parçalamak ve Orta Doğu’yu yeniden şekillendirmek adına yaptığı çalışmada Türkiye topraklarının beş parçaya bölündüğünü görüyoruz. Bunun için ordumuzu, yargımızı, eğitim kurumlarımızı, emniyet teşkilatımızı, sağlık sistemimizi  gizliden gizliye 40 yıllık bir çalışma ile ele geçiren Batıya hizmet eden hainler, batı kanı taşıyan, siyonizmin  ana damarına hizmet eden Fetöcüler bu haritaki planı hayata geçirmek için harekete geçip kanlı eylemlerini 15 Temmuzda yaptılar.

Bu hainlerin bir hesabı vardı. Fakat Yüce Rabbimizinde bir hesabı vardı bu alçak, vatan hanini köpeklere karşı. Hiçbir savunma ve savaşma aleti olmadan kanlarıyla, canlarıyla topa, tüfeğe, tanka,helikoptere, uçağa, bombaya baş koyan bir millet vardı. Bu yüce milleti unuttular.

Ve sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç olmadığı kadar tüm halkıyla bir güç yumağı oluşturarak, siyasi birliktelik sağlanarak, ortak amacın, hedefin her türlü şiddete karşı, demokrasi, özgürlük, eşitlik kavramlarına sahip çıkarak, kanun ve toplum kurallarının yanında olarak, toplumun huzurunu bozacak  olan hainlere  ‘ÖNCE VATAN’ diyerek  ‘VATANIN BÖLÜNMEZLİK’ ilkesinden yola çıkarak bu hainlere dur dedi.

Böylelikle bize düşen bir görev daha var!

Devlet  büyükleri devlet kademelerine yerleştirilmiş olan bu alçakları temizlemek için OHAL kapsamında kanunlar çıkararak temizlemek için çalışıyorlar.  Fakat bunlar sadece devlet kurumlarında değil! Bunlar her yere sızmışlar. Şuan korkaklıklarının baş gösterdiği bir dönem.  Ana felsefeleri gizlilik olan bu hainler gizleniyorlar, saklanıyorlar yada kaçıyorlar. Bizler halk olarak bir kez daha bu alçaklara hadlerini bildirmeliyiz. Kim ne biliyorsa, bu örgüt içerisinde bulunanları tanıyanlar varsa bunları deşifre etmeli bunları mahalleden, sokağımızdan temizlenmesi konusunda devlete yardımcı olmalıyız.

Biz bu itlere, hainlere karşı 15 Temmuz gecesi birlik olduk, dik durduk, bir ve tek yürek olduk.

Hesap derindi; tezgah ve tehdit büyüktü.
Ancak; Aziz Millet kıyasıya savaştı.
Bu savaş;
Haç'la Hilal'in, Batı'yla Doğu'nun,
İman'la İnkar'ın savaşıydı.
Tek Türkiye’nin beşe parçalanmama savaşıydı.
Millet savaşmaktan kaçmadı.
Vatanını savunmaya geçmekten kurşuna, bombaya karşı. bir adım dahi geri  adım atmadı.
Dik duran insan iti yıldırır misali, hainleri yıldırdı. Hainler kaçacak delik aradı.
Bu savaşı Türk Milleti  kazandı.

Dünya var oldukça;
Yaşasın Türk Milleti,
Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti.
Dalgalansın anlı, şanlı ay yıldızlı bayrağımız...


12 Ağustos 2016 Cuma

TEMMUZLAR FENERBAHÇE'NİN KARA VE AK GÜNÜ OLDU !

TEMMUZLAR FENERBAHÇE’NİN KARA VE AK GÜNÜ OLDU !

15 Temmuz gecesi Türkiye Cumhuriyeti nasıl karartılmak istenip, işgalcilerle birlikte millete kurşun sıkılıp, vatana bomba yağdırıldığının  görüntüleri ekranları kaplarken, 3 Temmuz 2011’de bir Pazar günü futbol tarihimize tarih düşüldü Türkiye’de ''Şike''.

O sabah, televizyonlarını açanlar, “futbolda deprem” diyeceğimiz,“futbolda şike soruşturması” haberiyle sarsıldılar:
Başkanlar, futbolcular, yöneticiler gözaltında.
Altyazılarda sürekli verilen adlar...
Televizyon görüntülerine yansıyan, arandığı söylenen kulüp binaları...
Resmi bir açıklama olmasa da; soruşturma için gizlilik kararı verildi. Buna karşın, avukatların ulaşamadıkları bilgilere, gazeteci kimliği taşıyan kimileri ulaşıyor, ekranlardan ağızlarını doldura doldura konuşuyorlardı medya maymunları.
Asıl amaç Türk futbolunun ulu çınarını ele geçirmek ve Aziz Yıldırım’ı yok etmekti.

Çünkü,Operasyon sadece Fenerbahçe’ye yapılmıştı.
5 Temmuz tarihli gazete başlıkları, hedefte Fenerbahçe’nin olduğunu iyice açığa çıkarıyordu.. Çok geniş kapsamlı olduğu anlaşılan soruşturma, gözaltılar, gazete başlıklarına bakılırsa, “tek”e inmiş, Aziz Yıldırım’la, daha doğrusu Fenerbahçe’yle sınırlı tutulmuştu.
Herkes Aziz Yıldırım’a yükleniyordu. Fenerbahçe’ye karşı yazılı, görsel basında, sokakta linç girişimi başlamıştı.
.
Biz hep yazdık, haykırdık, isyan ettik, bağırdık, çağırdık! Fenerbahçe şike yapmadı bu bir kumpasıdır. Bu kumpas okyanus ötesi güçlerin oyunudur. Bu Fenerbahçe’yi ele geçirme operasyonudur diye ilk günden itibaren aynı tezi savunurken, Aziz Yıldırım ise,’’ bırakın şikeyi  ülke elden gidiyor’’ haykırışında bulunurak 15 Temmuz gerçeğine parmak basıyordu,

Fenerbahçe'nin o dönemki teknik direktörü Aykut Kocaman, 3 Temmuz ile yaptığı açıklamada,''Bu konuda verilen bir karar, günün birinde tersine döndüğünde bu süreç ne olacak? Oyuncularımın akıttığı ter ne olacak? Bir karar verildi, sonra o kararın doğru olup olmayacağına bakılıyor. Gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır' 'ifadelerini kullanırken, alın terinin çalınmasını haykırıyordu adeta.

Bugün görüyoruz ki haklıymışız, davamızda haksız değilmişiz.!
15 Temmuz  darbesi ile ortaya çıkan Fetö gerçeğinin futbolu da abluka aldığını ve futbolda da ele geçirdiği takımın da şike sürecinde yırtık dondan çıkar gibi çıkan ve bugün nerede olduğu belli olmayan başkanı Ünal Aysal’ın 'Bu Ateş Üfleyerek Sönmez, Çözüm zamana yayılamaz' açıklaması ile kurulan kumpasa destek veren  takımın Galatasaray olduğu gerçeği gün yüzüne çıkıyordu.
Adı Şike olarak konan dönemde Emenike'nin para sayma görüntüleri var diyenler, o görüntüleri ortaya çıkaramadı ama Galatasaray’ı ele geçiren FETÖ’ye Galatasaraylı futbolcuların bavulla para götürdüğü ortaya çıkardı. Sivas’a bavulla para götürdüler diyenler TFF’nin verdiği primleri GS’li futbolcuların Pensilvanya’ya bavulla taşıdıklarını ortaya çıkardı.

Gerçekler bununla sınırlı kalmıyordu !

Şike Davası sürecinde Türkiye Futbol Federasyonu Etik Kurulu Başkanı olarak görev yapan ve FETÖ soruşturması kapsamında istifa eden Etik Kurulu eski başkanı Oğuz Atalay, 3 Temmuz süreciyle ilgili gündeme adeta bombayı bırakıveriyordu. Atalay, "Şike yoktu, o bir kumpas davasıydı. O iddianameden şike çıkmaz. Polis fezlekesiyle Fenerbahçe aleyhine rapor çıksın diye baskı yapıldı" diyerek kumpasın gerçek yüzünü gözler önüne seriyordu.

Aynı şekilde eski FETÖ'cü Said Alpsoy’un itiraflarından biri olan  "Galatasaray, FETÖ'nün proje takımıdır ve başarılı olmuştur. Aldığı her kupada FETÖ'nün desteği ve etkisi vardır." sözlerinde yatan gerçek  FETÖ’nün Galatasarayı nasıl parlattığı ve haksız olarak kazandığı şampiyonlukların ispatıdır.

İtiraflarını ardı ardına sıralayan Said Alpsoy; Fetö’süz  Galatasaray’ın bir hiç olduğunu, Kazandıkları şampiyonlukların kirli ve ve şaibeli olduğunu bunu GS’li taraftarlar bilseler çok mutsuz olacaklarını beyan ederken gerçekleri ortaya çıkarıyordu.

Buradan anlaşılan gerçek FETÖ çetesinin gücünü arkasına alan, Fetö’nün sırtını sıvazlayan Galatasaray’a hakemler el vermiş, rakip takımlardaki Fötö’cüler  GS’ye yardım etmişler, devlet kademelerinde olan hainler el vermiş, sırtını Fetö’ye yaslayan Galatasaray şaibeli şampiyonluklar kazanırken, halkın takımı olan Fenerbahçe hep kötülenmiş, balta vurulmuş, şikeci damgası vurularak Fenerbahçe’ye karşı nefret tohumları atılıp hep önü kesilmiş. Son dakikalarda şampiyonlukları çalınmış, takım otobüsü kurşunlanmış, taraftarları biber gazı ile boğulmak istenmiş, sahada kazanılan alın teri masa başında çalınmak istenmiş, Fetöt’nün emrinde olan polis sahte tapeler üretmiş, savcılar tutuklamalar yapmış, başkanını, yöneticilerini hapse atmışlar, sadece Türkiye’de değil Galatasaray camiası içerisinde olan hainler topladıkları imzalarla, çarşaf çarşaf kumpas bilgileriyle Fenerbahçe’yi UEFA’ya şikayet ederek Avrupa’da cezalandırılmasını sağlayarak  ekonomik güç kaybına uğratılmış olsa da darağacında boynuna dolanan şike ipinden zerre kadar geri atmamış, mazisini, tarihini gururla, onurla savunmaktan geri kalmamış, adeta küllerinden yeniden dirilerek, kendine yapılan kahpeliklere, haksızlıklara mücadeleye devam etmiş bunu yaparken de Türk Milletine, Devletine Paralel Yapının kirliliğini ve tehlike boyutunu da her ortam da dile getirmekten asla ve asla çekinmemiştir.

Pensilvanya canavarı ve hainleri bunu yaparken altında yatan tek sebeb, büyük Fenerbahçe’yi ele geçirme çabalarının sonuç vermemesi ve başarısız oluşundandır. Böylelikle ele geçirilemeyen halkın takımı Fenerbahçe’ye darbe yapılmıştır.

Yıllar önce Mehmet Ali Birand'ın "Galatasaray UEFA kupasını şikeyle kazanmıştır" açıklamasının  altında yatan gerçeği bugün daha net anlıyor ve algılıyoruz. Bunu anlarken de Hakan Şükür’ün ‘’Galatasaray bugün Galatasaray olduysa bunun en büyük mimarı Fetullah Gülen hoca efendidir’’ demesinde ki gerçek Galatasaray’ın Fetö’nün takımı olduğudur.

Yine aynı şekilde Hıncal Uluç’un "Bu ülkede gerçek manada şike soruşturması açılırsa bu işten en fazla zararlı çıkacak olan takım Galatasaray'dır!" açıklamaları tüm çıplaklığı ile Türk futboluna şike, bölücülük, düşmanlık, masa başı oyunlar, hakem ayarlamalar, oyuncu ayartmalar hep Fetö’nün desteği ve gücünü arkasına alan Galatasaray olduğunun gerçeğidir..

"Adalet; kör ve topaldır, ama gideceği yere er geç ulaşır" denir. Gerçekten öyle. Adaletin körlüğünden, topallığından Balyoz, Ergenekon mağdurları gibi Fenerbahçe’de mağdur  oldu.

Bugün‘’Gerçeklerin bir gün ortaya çıkma gibi kötü bir huyu var’’ diyen Aykut Kocaman mı yoksa sahte tapeler, deliller üzerine Fetö’nün hainleri olarak bilinen bu davanın üç ayağının  mimarları olan Emniyetteki ayak Mutlu Ekizoğlu’mu, Kaçak Savcı Zekeriya Öz’mü ve yine kaçak olan Mahkemeye Başkanı Mehmet Ekici’mi haklı?

Haklı olan, gerçeklerin bir gün orta çıkma gibi kötü bir huyu var diyen Ayku Kocamadır.
Haklı olan darağacında bile olsak son sözümüz Fenerbaçe’dir diyen Aziz Yıldırım’dır.
Haklı olan mahkeme kapılarında bekleyen Paralel yapıya duvar ören Fenerbahçe taraftarıdır.

Eninde sonunda aydınlığa kavuştuk.
Kavuştuk da kulübün kasasından çalınan milyon dolarların hesabını kim verecek?
Kaybolan itibarımızı bize kim, nasıl iade edecek?
Ülkenin dört bir yanında Fenerbahçe’ye karşı ekilen nefret tohumlarına kim dur diyecek?

Fenerbahçe bir Temmuz ayında karanlığa bırakılırken yine bir Temmuz ayında karanlıktan aydınlığa doğru yol aldı.

Bu yolun sonu ne olacak?

Bekleyeceğiz ve göreceğiz. Allah büyüktür…


11 Ağustos 2016 Perşembe

İHANETİN PERDE ARKASINDA Kİ GERÇEKLER!

İHANETİN  PERDE ARKASINDA Kİ GERÇEKLER !

Balyoz ve Ergenekon Davalarında yatan gerçek üzerinden hareket edersek 15 Temmuz ihaneti arkasında yatan sır perdesini daha iyi idrak etmiş oluruz.

Balyoz Davasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içinde bir cunta oluşturulduğu iddiası ile başlayan soruşturmalar, gözaltılar ve tutuklamalar ile başlayan sürecin iddanameyi hazırlayanların sahte delil üretme merkezi gibi çalıştıklarının altını çizdik. Çizerken de asıl amacın, Türk silahlı kuvvetlerindeki Atatürkçü kadronun tasfiye edilmesi olduğunu günlerce söyledik.

Ergenekon davası ile de Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmak veya görev yapmasını engellemeye teşebbüs adı altında sahte belgeler düzenleyerek, deliller üreterek Cumhuriyetçi ve Atatürkçü zihniyeti zayıflatmak adına ve insanların dikkatini farklı yere çekerek, arkada var olan gizli yapılanmanın üstünü örtmek amacıyla belli güçlere hizmet edenlerin ileriki tarihlerde hayata geçirecekleri Türkiye işgaline zemin hazırlama adı altında olan bir girişim olduğunu o günde bugünde söyledik ve söylemeye devam ediyoruz. Asıl amacın 15 Temmuz işgalini kolaylaştırmak olduğu kesindir.

Bu davaların kim tarafından neden niçin yapıldığı açıktır, nettir. Bunu anlamamak için akıl yoksunu olmak gerekir.

Ilımlı İslam adı altında ABD’de yıllardır olan bir çalışma var. Bu sürekli tartışılmakta ve hayata geçirilmek istenmektedir. Bu çalışmanın Türkiye ayağında kullandıkları ve kendilerine ajan olarak seçtikleri kişide sahte din tacirliği yapıp mehdiliğe soyunan Fetö alçagıdır.

Başta ABD ve Batı olmak üzere bu güçlerin ılımlı İslam projesini hayata geçirecekleri ülkelerin başında ki hedef Türkiye geliyordu. Modernleşme adı altında sorunlarını aşamamış, sürekli kendileri tarafından aşındırılan, içten içe oyulan Türkiye hedefti.

Fakat ortada büyük bir sorun vardı. O da Türkiye’nin laik ve Cumhuriyet devleti olmasının yanında günden güne güçlenen ve bu hain plan gerçeğini anlayan Erdoğan kendileri için büyük bir sorundu. Bu sorunu gidermek ve ortadan kaldırmak için düğmeye basıldı. Yukarıda bahsettiğimiz Balyoz ve  Ergenekon davaları ile arka planda hayata geçirmek istedikleri projenin temellerini attılar. Amaç, ılımlı İslamcı diye yetiştirdikleri Fetöcü kadroları iktidara taşımak ve orada bırakılarak başta ABD ve Batılı güçlerin Türkiye ile arasını sıcak tutmak amacı ile hareket etmekti. Nitekim bu süreç ile birlikte  önemli istihbaratlar dışarıya servis ediliyor, PKK ile işbirliği yapılıp ülkede patlamalara ve teröre yardım ve yataklık yapılıyor, ülke içten içe iyice karıştırılıyordu.

Balyoz ve Ergenekon davaları sonunda bir nevi hedeflerine ulaştılar. Artık Cumhuriyetçi ve Atatürkçü zihniyet köreltildi, bu kişiler tutuklanarak ceza evlerine gönderildi. Böylelikle kendi yetiştirdikleri din örtüsü altına saklanmış vatan hainlerini devletin tüm kademelerine yerleştirdiler. Artık daha kolaydı Laik ve Cumhuriyet ile yönetilen Türkiye’yi işgal ve yok etmek!

15 Temmuz gecesi ABD’nin ve Batılı güçlerin emri ile yetiştirilmiş ve eğitilmiş Fetöcü hainler harekete geçtiler. Demokrasiye ve Millete karşı haince, alçakça planlarını kanlı, bombalı eyleme dönüştürdüler.

Halk bu defa yemedi. Balyoz ve Ergenekon ile birlikte devletin tüm kademelerini ele geçiren devlet içinde devlet oluşturan hainlere dur dedi. Türkiye bizimdir bizim kalacaktır mesajını tüm dünya verdi.

Fetö haini ne yaptı? ‘Batının ılımlı Müslümanlara ihtiyaç duyduğu  dönemde beni vermeyin. Ben batının hizmetindeyim’ diye açıklama yaparak ABD ve Batının ‘Ilımlı İslam’ projesinin bir ürünü, ajanı, maşası olduğunu ispatladı.

Gün geçtikçe ortaya üzerimize oynanan oyunlarla ilgili daha çok sırlar çıkacaktır. Ama biz ‘’hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır’’ anlayışı ile vatanımız için, milletimiz için kanımızın son damlasına kadar bu hainlerle, bunlara yardım ve yataklık edenlerle, bunlara sempati duyanlarla savaşmaktan geri kalmayacağız.

Ne mutlu Türküm diyene!

10 Ağustos 2016 Çarşamba

FETÖ HAİNİNİN GERÇEK YÜZÜ !

FETÖ HAİNİNİN GERÇEK YÜZÜ !

Din örtüsü altında insanlara dini vaazlar veren, örgütlenen  hain Fetö’nün dini nasıl istismar ettiğine bir bakalım.

Kuran’da iyi bir insan olmanın özellikleri anlatılırken Fetö ne yapmış? İşte Fetö ve gerçekleri;
 
• Zorla din dayatmayacaksın.
Fetö ne yapıyor? Zorla insanları kandırarak sahte din örtüsü altında topluyor.

• Yeryüzünde bozgunculuk yapmayacaksın.
Fetö ne yapıyor? Bozgunculuğun kitabını yazıp insanlar arsına fitne, fesat katıp ayrımcılık yapıyor.

• Gösteriş yapmayacaksın.
Fetö ne yapıyor? Din örtüsü altında gösterişin babasını yapıyor.

• Kötü söz kullanmayacaksın.
Fetö ne yapıyor? Ellerini sahtece havaya kaldırıp beddua üzerine beddua yapıyor. Ağzından zehir fışkırıyor.

• Adaletsizlik yapmayacaksın.
Fetö ne yapıyor?  Kendi militanlarını devletin üst kademelerine yerleştirirken, ele geçirmiş olduğu devlet kademelerine hile ile hak edenin yerleşmesinin önünü kesiyor.

• Çalmayacaksın.
Fetö ne yapıyor? Alt tabanda yer alan gariban, inancı yaşam kaynağı olan insanlardan din adını kullanarak yardım topluyor. Bu da çalmanın başka yöntemidir. Devletin tüm imkanlarını kullanarak diğer insanların hakkını  çaldığı gerçeği bir başka çalma yöntemidir.

• Yalan söylemeyeceksin.
Fetö ne yapıyor? Yalanı süslü dini kelimelerle allayıp, pullayıp dilinden eksik etmiyor.

• Öldürmeyeceksin.
Fetö ne yapıyor? Müslüman insanlara toplu katliam yapıyor.  Havada karada ölüm saçıyor.

• Zina yapmayacaksın.
Fetö ne yapıyor? Cemaat üyelerine katalogdan eş beğendirerek, katalog  üzerinde ki kadınlara karşı erkeklerin şehvet ve arzuları artırıp, zinanın temelini atıyor.

• Büyü, sihir yapmayacaksın.
Fetö ne yapıyor?  İnsanların gözüne din perdesi çekerek, büyünün kralını yapıyor.

• Emanete hıyanet etmeyeceksin.
Fötö ne yapıyor? Kendilerine emanet edilen kandırdığı  çocukları hain yetiştirerek ailelere ihanet ediyor. Buda yetmemiş gibi bize atalarımızın emaneti olan, her karış toprağı şehit kanıyla sulanan vatana ihanet edip vatana bomba, millete kurşun sıkıyor.

• İftira atmayacaksın.
Fötö ne yapıyor? Müslümanlara her türlü iftirayı atmaktan geri kalmazken, batıya, koruması ve komutası olan ABD’ye karşı ajanlık yaparak onların iftiralarının gerçekliğini savunuyor.

• Kibirlenmeyeceksin.
Fetö ne yapıyor? Kendini dine adamış din adamı gibi göstererek sahte dinciliğinin altında müslümanlara karşı kibir üstüne kibir saçıyor.

• İyiliği başa kakmayacaksın.
Fetö ne yapıyor?  Yaptığı hainlikleri iyilik gibi gösterip sürekli bunlardan bahsedip, insanlara binbir çeşit hakaretler ediyor.

• Cimri ve savurgan olmayacaksın.
Fetö ne yapıyor? Milletin parası ile alınan topu, mermiyi, tankı milletin üzerine sıkmada, salmada  bol kepçe olurken, kendi paralarını siyonizme aktarıp islamın yok olmasına yardım ve yataklık etme savurganlığında sınır tanımıyor.

• Köle, cariye yapmayacaksın.
Fetö ne yapıyor?  Seçilmiş kadınları zorla yada beyinlerini uyuşturarak cariye edip, hizmetinde olan hainleri de köle gibi kullanıyor.

Yukarıda saymış olduğumuz  Kuran’da anlatılanlarla sahte din mehdiliğine soyunmuş  Fötö haininin yaptıkları apaçık ortada. Peygamberimizle rüyada görüştüğünü idda eden hain insanları kandırmaktan  başka, vatan hainliğine kadar giden teröristin yaptığı başka en büyük günah da insanlara ahirette şefaat edeceğinin garantisini vermesidir.

Bu alçak bir  şerefsizdir, bu vatan hainidir, bu din taciridir. Bu haçlı zihniyetinde ki vatanı bölmek, parçalamak, işgal etmek isteyen zihniyetin şah damarıdır.

Yüce devlete düşen en büyük görev bu damarı kesip atmaktır.


9 Ağustos 2016 Salı

BARDAĞA DOLU TARAFINDAN BAKMAK !

BARDAĞA DOLU TARAFINDAN BAKMAK !

Hepimizin bildiği bir gerçek var. Bunu inkar edemeyiz.  AKP zamanında cemaatla birlikte hareket etti. Onların yapılanmalarına göz yumdular!

Evet  bunu inkar edemeyiz. Fakat içi dolu bardağa bakmak geçmişe takılı kalmak demektir.
Hatta sadece AKP’mi göz yumdu bu cemaat denen  hainlere?
Elbette hayır. Seksen sonrası iktidarda olan yada olmayan tüm siyasi partiler ( Necmettin Erbakan hariç) az yada çok  bu oluşuma  destek oldular, göz 7yumdular. Böylelikle bardağın neresinden bakarsak bakalım bu zamana kadar geçen süreçte ki bardağın içi bulanık sularla dolu olduğu için, bardağın boş tarafından bakamadık.

Şimdi bardağın boş tarafından bakma zamanıdır.

2009’da başlayan cemaat iktidar partisi sürtüşmesi 2011 gibi yolların ayrıldığını bu tarihten sonra cemaata inancın ve güvenin sarsıldığını, Ergenekon, Balyoz davalarında yaşananlar cemaatin varlığının tehlike boyutlarını gözler önüne serdiğini hepimiz biliyoruz.. Bu  davalardan sonra kendi gücünü tek güç yapmak isteyen cemaat 17-25 Aralık süreciyle birlikte tamamen yalnız kalarak, içlerinde kırk senedir var olan projeyi hayata geçirmek için düğmeye bastılar.
Devletin yargısını, eğitimini, askeriyesini ele geçiren cemaat başlarına YAŞ ile gelecek felaketi bildikleri için darbe girişimini resmen kanlı işgale  çevirdiler.

Ülkenin  Cumhurbaşkanı meydanlarda ve ekranlarda  Allah’tan ve Yüce Türk Milletinden özür diledi. ‘Allah’ta Millete bizi affetsin yanılgıya düştük. Din örtüsü altında halkı da bizi de kullandılar’ dedi.
Evet,  elimizdeki bardak 15 Temmuz ile birlikte boşaldı, şeffaflaştı. Bizlere daha net görüşler  sağlamaya başladı. Bugün,  AKP’nin FETÖ cemaatini güçlendirdiği suçlamasını hemen hemen hepimiz yapıyoruz . Fakat AKP  bunlarda ki gerçeği görüp mesafe koymasaydı bugünkü durumumuz Suriye, Irak, İran’dan  farksız olurdu. Ülkemiz bölünmüşlüğün, parçalanmışlığın kargaşası içerinde gül bahçesi olmaktan çıkıp yangın bahçesine  dönerdi. Bugün ki durum hatanın neresinden dönülürse kardır durumudur. Bugün şerden hayır çıkmıştır.

7 Ağustos Demokrasi Mitinginde sergilenen siyasi birliktelik ülkemiz adına hayır olmuştur. Arzu ettiğimiz birliktelik bu! Umarım bundan sonra kavgacı siyasetten uzak, yapıcı, paylaşımcı siyaset olur. Olması gereken de budur. TBMM çatısı altında toplanan vekillerin asli görevleri  ülkeyi en üst düzeyde yönetmek için bu birliktelik şarttır. Bugün ki birliktelik günü kurtarma adına olmamalı.

Bundan sonra yapılması gereken millet olarak devlet olarak bu hainlere hep birlikte nefes dahi aldırma malıyız.

Ayrıca en önemlilerini de sıralarsak;

Yargının mutlaka adil olması, bağımsız olması gerekir.  Adaleti gerçek anlamda yargıda hissetmeli ve yaşamalıyız.

Cemaatların tehlike unsuru olmamalari için yapılanmaları ve faaliyetleri devlet gözetiminde tutulması gerekmektedir. Bu kaçınılmaz bir şarttır.

Cumhuriyetin değerlerinden, çizgisinden bir adım dahi uzaklaşmamız gerekmektedir.

Ordunun içine her türlü cemaat gruplarının sızmaları engellenmeli, orduda üst düzey rütbeli  olarak görev alacaklar kesinlikle ince elenip sık dokunulmalıdır.

Devlet kademelerine alınacaklar memurlar hak edenlerden  alınmalı ve adamı olan girer düşüncesinden ve uygulamasından  vazgeçilmelidir.

Ülkede yaşayan herkesi dil, din, ırk, mezhep ayrımı gözetmeksizin  tek bayrak altında toplamak gerekmektedir.

Millete fitne, fesat, entrika düşürmemek  için son derece yapıcı ve sağlam temeller atılmalıdır.

Millet ve Devlet olarak istikrar ve hukukun üstünlüğünü her zaman korumalıyız.

15 Temmuz ile birlikte din örtüsü altında yetişen hainler kaybetti.  Kazanan millet oldu, devlet oldu.

Daha dorusu Demokrasi kazandı.


8 Ağustos 2016 Pazartesi

YENİ DÜNYA DÜZENİNDE NİÇİN HEDEF TÜRKİYE!

YENİ DÜNYA DÜZENİNDE NİÇİN HEDEF TÜRKİYE!

Yüz yıldır batılı güçlerin Türkiye üzerinde oynadıkları oyunların sebeplerini iyi araştırmak gerekmektedir.

Bu güçlerin neyi amaçladıklarını bilmemek için her halde ķör ve sagır olmak gerekiyor. Yıllardır yürütülen bir çalışma olan ’Yeni Dünya Düzeni’ diye adlandırılan düzeni n amacı; başta dini inanışları yok etmek (burada hedef İslam) daha sonrasında ise ulus devletlerinin ve vatanseverliğin ortadan kaldırılması ile birlikte tek dünya devleti ve düzeni  kurulmasıdır tek amaç.

Bu düzende inanca asla yer yoktur. İnsanı insan yapan en önemli güç inançtır. Böylelikle inancı ortadan kaldırarak, tek bayrak altında aynı vatanda yaşayan insanların varlığına son verilerek sorgusuz sualsiz yeni dünya düzenine itaat etmeleri gerektiğinin altını çizmektedirler.

Yeni dünya düzeninde üç temel ilke vardır! Bunar;
1-Gizlilik
2-İtaat
3-Konulan kurallara kesin bağlılık.

Yukarıda ki üç temel ilkeye baktığımızda  bu ilkelerin ABD’ de çok hakim olduğunu ve bu düzenin öncülüğünü ABD’ nin yaptığını açıkça anlayabiliriz. Bugün koruma ve komuta merkezi ABD olan ‘’Fetö Terör Örgütü’’ nün yapılanmasının ilkeleri de bu düzen ile uyuşmakta hatta bire bir kendisidir.

Başta ABD olmak üzere batılı ülkeler ve İsrail, Ortadoğu'yu bu düzenin içine almak için etkin güçlerini yaklaşık bir asıdır kullanıyorlar. Türkiye ise ister istemez batılılaşma sevdası doğrultusunda, bir anlamda kendisine dayatılan bölge politikalarının tutsağı oldu. NATO şemsiyesi altına alınan Türkiye’nin bağımsız bir dış politika izlemesi böylelikle perdelenmiş oldu.

Türkiye ile başta AB üyeliği ve başka konularda antlaşmalar yapan batılı devletler ile birlikte askeri alanda ABD ile yapılan antlaşmalar hep kâğıt üzerinde kalmıştır. Bu anlaşmalarla birlikte  ABD Türkiye sınırları içerisine kendine askeri üst edinirken bölgede Türkiye’yi kullanıştır. İMF ile birlikte Türkiye hep borçlandırılmak istenip bir şekilde Türkiye’ nin parası elinden alınmıştır. Türkiye sürekli bu ülkelerce bir diretmeyle karşı karşıya bırakılıp ne zaman iyi giden bir şeyler olup vitesi boşa alıp ‘ oh be bu defa yolumuz açıldı’ deyip rampadan aşağı doğru keyifle inmeye başladığı anlarda hep önü kesilerek tekrar yönü rampaya doğru çevrilmiştir.

Bu oyunu fark eden Türkiye son yıllarda batılılaşma sevdasından vaz geçip yönünü Orta Doğuya çevirerek, içe kapanık ve güvenlik tehdidi temelli bir dış politikadan bölgesel ve küresel aktörler ile yakın ilişkiler kurmaya uzanan köklü değişimler geçirmeye başladı. Ortadoğu’da ki Türkiye’yi tehdit eden sorunları ve olası hayata geçirilmek istenen Yeni Ortadoğu projesi içerisinde ki Türkiye’yi bekleyen büyük tehlikeyi keşfetti. Özellikle son yıllarda Türkiye siyasi, kültürel ve ekonomik enstrümanlarını devreye sokarak Ortadoğu’ya yakınlaştı. Ortadoğu’da kendine yer açtı. Böylelikle Türkiye Ortadoğu’da ve doğuda saygı duyulan bir devlet durumuna geldi.

Bu durumdan son derece rahatsız olan başta ABD  olmak üzere batılı güçler; Erdoğan başta olduğu sürece ‘Orta Doğu Projesi’ni ve ‘ Yeni Dünya Düzeni Devletini’ kurma hedeflerinin mümkün olamayacağını anladılar. Erdoğan’ın Orta Asya Türk Devletleri ve bazı Orta Doğu ülkeleri ile yakınlaşmasının kendileri için tehdit oluşturduğunu, Türkiye’nin önderliğinde bölge de oluşturulacak birliktelik ile hedeflerine ulaşamayacakları kanısından yola çıkarak yıllarca ABD destekli, eğitimlerini CİA’dan alan ordunun içine yerleştirilmiş Fetö Terör Örgütünü subaylarını kullanarak darbe girişimini gerçekleştirdiler.

Darbede İncirlik Üssü”ndeki yüksek rütbeli subayların kullanılması darbenin CIA tarafından yaptırıldığını ortaya açıkça çıkarmaktadır.

Aslında Hükümet tarafından darbecilere karşı darbe yapılması bir ay önceden bazı darbecilerin kimliklerinin öğrenilmesi ile başlatıldı.Hükümeti 2 bin Türk askerinin başta hava ve deniz askeri olmak üzere tutuklanması için savcıya talimat verdiği sızan bilgiler arasında. Fetö’ nün elinde olan mahkemeler bu talebi reddettiği söylenmektedir. Feto’cu hakimler, darbeci generallere bir şeylerin olduğu haberini ilettikleri de söylenmektedir. Bu yüzden darbe öne alınmak zorunda kalındı. ABD Ordusu ve NATO tarafından organize edilip, CIA’nın planladığı darbe Fetö’cü subaylarca 15 Temmuz gecesi  yapıldı. Aslında adı darbe olan gerçekte ise Yeni Dünya Düzeninde Türkiye toprakları işgal edilmek istendi.

15  Temmuz günü ve akşamı susan ABD ve Batı medyası, darbenin başarısız olduğunu gördüklerinde, yine her zaman ki yanıltıcı propaganda ile ortaya çıktılar. Darbede hedef olarak Erdoğan’ı seçtiler. “Bu darbe tiyatro ! Yapan da yaptıran da Erdoğan’.

Yeni Dünya düzeninde yıllardır ana hedefin Türkiye olduğunu 15 Temmuz  gecesi açık, net şekilde gördük.  Yüz yıl boyunca Türkiye üzerinde denemedikleri oyun bırakmayan bu batılı güçler en sonuncusu ve en tehlikelisi olan 15 Temmuz darbe girişimini ülkede cemaat olarak bilinen ve 40 senedir dini kullanarak, insanların gözlerine, buna devlet büyükleri dahil sahte din perdesi çekerek devletin ana kumanda merkezlerine bilinçli ve planlı olarak yerleştirilen FETÖ Terör Örgütünün kanlı işgal girişimi ile gerçekleştirdiler.

Kalbinde ki imanından ve vatanseverliğinden asla ödün vermeyen Türk Milleti; İnançsız, dinsiz bir düzen yaratılmasının karşısında 15 Temmuz gecesi ve sonrasında da bu düzenin karşısında olmaya devam edeceğini tüm dünyaya haykırdı.

Türk Milletine dünyanın gücü yetmez!


6 Ağustos 2016 Cumartesi

İhanetin Yeni Adı Tiyatro!

İhanetin Yeni Adı Tiyatro !

15 Temmuz gerçeğini görmeyenler yada görmezlikten gelen içlerinde zerre kadar vatan, millet sevgisi olmayan zavallı insanlar var. Zavallı diyorum! Çünkü bu insanlar akıl fukarası insanlar. Yav arkadaş ülkemiz tarihinin en büyük kanlı ihanetine maruz kaldı. Bu ihanetle birlikte Ülkenin toprakları belli güçlerce karış karış işgal edilmek istendi. Onca insan vatanı için can verdi. Uçaklar, helikopterler bomba yağdırdı. Hain, şerefsiz, alçak teröristler üzerine kutsal üniformayı geçirerek bize kendi silahımızla, uçağımızla saldırdılar. Ülke yüce millet sayesinde 15 Temmuz geçesi yeni bir işgalden kurtuldu. Kahramanca destanlar yazıldı vatanını, milletini seven yüce insanlarca. Fakat görüyorum ki hala,  adına darbe denilen fakat gerçekte adı işgal olan bu alçakça saldırıya karşı başarısız oldu diye üzülen kuş beyinli insanlar var. Bu insanlar 15 Temmuz gecesinin ilk saatlerinde yüzlerinde mutluluk hakim olup, olup biteni TV ekranları başında yakından takip ettiler. Yaşasın darbe oldu diyerek sevinç yumağı oluşturdular. Yüce milletin sokağa çıkması ile püskürtülen, engellenen işgal girişimini gördükçe Tv'lerde yüzlerine bir hüzün çöktü. Evlerinden dışarı çıkamadılar. Baktılar ki başarısızlık var orta da hemen sesleri yükseldi! Bu büyük bir tiyatro diye! Sağa sola sallamaktan geri kalmadılar.
Gözleri kör, kulakları sağır bu akıl yoksunu insanlar sizlere soruyorum.
Sizler hangi vatanda yaşıyorsunuz?
Hangi ülkenin ekmeğini yiyorsunuz?
Siz kime hizmet ediyorsunuz?
İçleri vatan, millet sevgisiyle yanıp tutuşan yüce millet meydanlara çıkıp, ülkeye, demokrasiye,hürriyetine sahip çıkarken, sizler evlerinizde kahvelerinizi yudumladınız. Başka ne yaptınız, sahillerden deniz, kum, güneş, yiyecek, içecek, eğlencelerinizi paylaştınız. Bir defa olsun dilinizden yada sosyal medya hesaplarınızdan kınama mesajları yayınlamadınız. Üstelik  bu bir oyun oyun diye tutturdunuz. Öyle ya 79 milyon vatandaşımıza Meclis nasıl bombalanır, halka nasıl kurşun sıkılır, medyaya nasıl baskın yapılır, helikopterlerden karanlıkta nasıl asker indirilir, köprülerde kurşun yağmuru oyunları nasıl oynanır gösterisini gösterdiler bize. Sizce oyun bitmedi. Aklınızca birde tiyatronun ikinci perdesi vardı! Kurşuna nasıl gövde siper edilir, tanklar nasıl durdurulur, ölümün ortasına nasıl atlanır, nasıl tanklar ele geçirilir, nasıl kandırılan erler kurtarılır, birlik nasıl olunur gösterisinide halk oynadı. Sizin tiyatro diye adlandırdığınız bu oyun tarihin en büyük kalabalığına kanlı olarak sergilendi öylemi?
Vah vah size. Yazıklar olsun size.Bu kadar akıl yoksunu, kör ve cahil olamazsınız. Sakın ola ki sizler  Atatürk'ün adını ağzınıza almayın! Atatürk'ün arkasına sığınmayın. Atatürk sizlerden utanç duyar!
Sizler 15 Temmuz gecesi okunan ezan ve selalardan rahatsız oldunuz. Ulan bu ülkenin %98 'nin dini islam!
Yazık size yazık!
Gezi'de kesilen ağaçlar için oluşturduğunuz birlikteliği niçin oluşturmadınız?
Neden el ele kol kola tencere tava çalmadınız?
Neden elinize anlı-şanlı Türk bayrağını alıp sokağa çıkmadınız?
Kesilen ağaçlar sizin de vatan sizin değil mi?
Günlerce orada yattınız, yediniz, içtiniz bedavadan.! Şimdi neredesiniz? Bu mu sizin vatan sevginiz?
Çünkü işinize gelmedi. Beklemediğiniz bir sonuç çıktı. Çünkü Yüce Türk Milletini unuttunuz! Millet dur dedi! Vatan bize emanet dedi, göğsünü siper etti. Ya istiklal ya ölüm dedi.

Gerçek ne biliyor musunuz?
Bu ülkenin cefasını vatan sevgisyle yanıp tutuşan insanlar çekerken, sizler sefasını sürüyorsunuz.Fakat bu sefadan da memnun olmuyorsunuz.

Son sözüm sizlere diyorum ki, Tehlike anında kafanızı deve kuşu misali kuma gömüp,tehlike bittikten sonra kafanızı kumdan  çıkartmayın!!


3 Ağustos 2016 Çarşamba

1 Ağustos 2016 Pazartesi

KALBİ İLE DİLİ BİR OLAN İNSANLARDAN KORKMA!

KALBİ İLE DİLİ BİR OLAN İNSANLARDAN KORKMA !

‘’Kalbi ile dili bir olan insandan korkma ‘’demiş  Şems-i Tebrizi !  Nede güzel demiş.

Benim hayatımda en korktuğum, insanların konuşurken, aslında konuştuklarını kalben söylemediklerini, karılarından konuştukları için bu sahtekarlıklarını gözlerinden sezinlediğim insanların varlığıdır.

İnsan tek tip olmalı. Ya göründüğün gibi yada olduğun gibi olacaksın. Nabza göre şerbet verip kılıktan kılığa girmeyeceksin.  Her kılık insana uymaz! Gün gelip içinizde olanı dökmek için, gerçek yüzünüzü sergilemeye başladığınızda o kılık üzerinizden birden bire çıkıveriyor.. Ve sizler çok tehlike arz ediyorsunuz!

Bugün bu kılıklar içinde olup da  dini kullananlar, Ulu önder Atatürk’ü kullananlar, yada içinde bulundukları camiaları kullanan insanlar, insanlıktan nasibini almayan yaratıklardır.

Ulu Önder Atatürk yıllar önce , ’’ Bizi yanlış yola sevkeden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz dinleyiniz. Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.’’

İşte bugün milleti, milletin tankıyla, tüfeğiyle vuran, ülkeye bomba atan hainler kendilerini din perdesi altına saklayarak, insanların gözüne sahte dincilik perdesi çekerek oynadıkları oyun kalbi ve dili bir olmayan insanların hainliği ile birlikte alçaklığının gerçeğidir.
Din, kişi vicdanının selameti olup insanları iyi ve faydalı şeyler yapmaya yönlendirirken, bu  Fetöcülürerin,  müslümanlık çatısı altında toplanarak, insanlara ne kadar büyük kötülükler yaptıklarına her geçen gün daha net şahit oluyoruz.

Bunlar insanların ruhlarını rahatlatan, içlerinde ki insanlık duygularını kabartan ve yeşerten dinin içine girmiş dinci görünümlü gerçek şeytanlardır.  Bunların sahte olan dillerin de Allah ve kitabı Kuran varken gerçek olan ise kalplerinde Allah korkusunun olmadığı gibi, millete fitne fesat-saçan, her türlü zulmü ve fenalığı kalplerinde yaşatan şeytanın ta kendileridir.

Her birinin ayrı telden çaldığı ve günahı sevap, sevabı günah yapan, insanların duyguları ile oynayarak, değerlerini değiştirme çabası içerinde olan bu hainlere soruyorum!

Hangi dinde ‘’ insanı değerler farklıdır?’’