Spor özellikle de Fenerbahçe tutkum.Gerçeği yansıtmayan haksız yazılara karşı yazmak için buradayım
20 Aralık 2024 Cuma
Ali Koç İstifa!
12 Aralık 2024 Perşembe
Yalancı TÜİK
Kasım Ayı Enflasyon Verileri Açıklandı!
GO HOME MOURİNHO & ALİ KOÇ
7 Aralık 2024 Cumartesi
Tebrikler Beşiktaş
19 Kasım 2024 Salı
Alın Size Düşük Zam Algısı!
15 Kasım 2024 Cuma
Gündeme Sıcak Bakış
5 Kasım 2024 Salı
YUH YUH!
3 Kasım 2024 Pazar
ALAYINI KARADENİZ’İN SOGUK SULARINA GÖMDÜK !
AZİZ YILDIRIM’IN YERİ FENERBAHÇELİNİN NERESİNDE?
21 Ekim 2024 Pazartesi
FENERBAHÇE'DE IŞIK YOK!
Öncelikle Başkan Ali Koç’a seslenmek istiyorum.
Sayın Başkan;
Fenerbahçe 117 yıllık tarihi ile Türkiye’nin en büyük spor
kulüplerinden bir tanesidir. Mazisi başarılarla, müzesi kupalarla doludur.
Kalpleri fetheden renkleri ile son 10 yıldaki
başarısızlığa rağmen yaklaşık 25 milyon Türk’ün kalbi Fenerbahçe diye atar.
Mazisinde yatan tarihi ve hiçbir kulüpte
olmayan birlikteliği ile yıllar boyu şampiyonluklar yaşayarak taraftarlarını
mutlu etmiştir.
Kurtuluş savaşının kazanılmasında psikolojik üstünlük
olarak etki eden işgal güçlerine karşı kazanılan General Harington Kupası
Fenerbahçe’nin müzesindedir.
Sizin de çok iyi bildiğiniz 3 Temmuz ile
başlayan kumpas ve devamında Fenerbahçe’yi aşağıya çekme oyunları alenen
devam etmiştir ve halen devam etmektedir.
Karabulutlar üzerimizden 2006’dan bu yana hiç eksik olmamıştır.
Önce şampiyonluklarımız çalındı sonra alnımıza
kocaman kara kara bir leke sürüldü.
Bu da yetmez gibi bu anlı/şanlı takımla hep
‘‘Ali Cengiz Oyunu’ ’oynandı.
Yöneticilerimiz kumpas ile birlikte saha
dışında mücadele ederken, saha içinde ince ince doğranan futbol takımımıza
karşı oynanan oyunlara dur diyemedik.
Hem Türkiye’de hem de Avrupa’da kuş başı yapılıp çakalların
önüne atıldık.
Her gittiğimiz ilde Fenerbahçe’ye düşmanca davranıldı. Otobüsümüz kurşunlandı.
Attığımız nizami goller ya ofsayt ya da faul gerekçesi ile sayılmadı. Aleyhimize uydurma penaltılar çalındı. Oyuncularımız haksız yere oyundan atıldı. Maçların başlarında gösterilen sarı kartlar oyuncularımızın oynama arzusunu ortadan kaldırdı. Rakiplerimizin sert oyununa ve kasti faullerine göz yumuldu. Rakiplerimize çıkması gereken kartlar çıkmadı. Saha içinde rakiple mücadele edilirken aynı zamanda hakemler ve var odası ile de mücadele edildi.
Tüm bunlara rağmen taraftar stadı tıklım tıklım doldurdu. Desteğini esirgemedi.
Her şeye rağmen Fenerbahçe’nin öz evladı İsmail Kartal ile geçen yıl muhteşem bir sezon yaşandı. Takım tarihin en çok puanını topladı. Deplasman yenilgisi görmedi. 99 gol atıp 99 puan topladı. Şampiyonluk Fenerbahçe’nin elinden alınıp rakip camiaya verildi.
Takım kalite olarak son yılların en kaliteli takımıydı. Yapılacak 2-3 rutuj ile sezona bomba gibi girilecekti.
Peki siz ne yaptınız Sayın Başkan?
Tıpkı seçimi kazandığınız ilk yılınızda Aykut Kocaman’ı gönderip hata yaptığınız gibi, sırf seçim kazanmak için Aziz Yıldırım’ın gazına gelip tarihin en başarılı hocasından biri olan İsmail Kartal’ı gönderip yerine dünyanın en marka ve başarılı hocalarından biri olan Jose Mourinho’yu takımın başına getirdiniz. Ama unuttuğunuz bir şey vardı.
Fenerbahçe’nin sorunu hoca sorunu değildi. Fenerbahçe’nin sorunu saha dışı ve futbol dünyasını ele geçirmiş fetö denen hain güçlerdi. Siz İsmail Kartal’ı gönderip yerine Türk futboluna uymayan Portekiz ekolünü tercih ederek bu dış güçlere yardım ettiniz.
6 yıldır başkanlığını yaptığınız kulüpte ana sorunları görüp buna rağmen Aziz Yıldırım’ın gazı ile hareket etmeniz Fenerbahçe’ye zarar verdi!
9 Hafta itibari ile sahada İsmail Kartal’ın takımından eser kalmadı. Burada ilk suçlanacak kişi sizsiniz. Efsane başkan Aziz Yıldım ile birlikte takıma dinamit koydunuz.
Gelelim dünya markası, dünyanın en iyi hocaları arasında gösterilen Mourinho’ya;
Sayın Mourinho!
Her şeyden önce taraftar İsmail Kartal’ın
ayrılmasına üzülse de yerine gelen isim Jose Mourinho olduğu için mutluluk çığlıkları
attı. İsminiz o kadar büyüktü ki taraftar tereddütsüz, kayıtsız ve şartsız (ben
hariç) size inandı ve güvendi.
Elinizde İsmail Kartal’dan kalan çok değerli bir miras vardı. Siz ile birlikte yönetim seçim salonlarında ve sosyal medya aracılığı ile her gün iyi oyuncu vaatleri verilerek bu mirası daha yukarı çekecek kaliteli oyuncu sözleri veriyordu. Bir dediğiniz iki yapılmayacağı açık açık belli oluyordu.
Transfer sezonunun açılması ile birlikte görüldü ki her şey yolunda gitmedi.Daha önceleri ismi telaffuz edilen yıldız oyuncular yerine Youssef En-Nesyri, Saint-Maximin gibi Avrupa’da çok fazla kariyeri olmayan oyuncular alındı.
Bu da yetmedi Ferdi Kadıoğlu satıldı. Ferdi Kadıoğlu’un satılması aslında Fenerbahçe için çok büyük kayıptı. Fenerbahçe’de topla dikine gidebilen tek oyuncu Ferdi Kadıoğlu'ydu. Ve geçen sezon Tadiç ile birlikte sol tarafta harika işler yapmışlardı.
Ferdi'den gelen para ile Sofyan Amrabat son anda kadroya dahil edildi.
Sezonun
başlaması ile birlikte hazırlık maçları ve Avrupa Kupası maçları dahi dahil sahada geçen senenin ısıran, alan daraltan, pas
yapan, hızlı düşünüp hızlı oynayan her zaman 90 dakika gol arayan ve koklayan, baskıyı
kuran her geçen dakika baskısını artıran takım gitmiş
yerine sıradan bir takım gelmiş olarak görüldü.
Üstelik oynağı tüm maçlarda baskıyı yiyen bir takım haline dönüşen
Fenerbahçe’yi üzülerek seyretmeye başladık. Biz seyrederken siz ise farklı rüyalar
aleminde yaşadığınız her maç sonu demeçlerinizde görülmektedir.
Sayın Mourinho Ferdi’nin gitmesi ile birlikte Tadiç’i sağ kanada atmanız takımın en etkili olan bölgeleri kanatları bitirdiniz. Geçen yılın yıldızı İrfan Can’ı yok ettiniz. Samuel Osaiyi takımdan kestiniz.
Oynattığınız oyunda Fred ve Sebastian Szymański kayboldu ne oynadıklarını anlayamaz hale geldik. İsmail Yüksek acemi oyuncuya dönüştü. Bu oyuncular sahada bal yapmayan arıya döndüler . Aldırdığnız En Nesyri ve Maximin Fenerbahçe’de oynayacak yıldız oyuncu olmadıkları her hallerinden belli oldu. Maximin Emre Mor’un beyazı Nesyri ise ikinci Silimani vakası olarak göze carptı.Kaçırdığı goller beceriksizliğinin göstergesdir.
Öncelikle belirtmekte fayda var. Tadiç defanstan top çıkaramaz! Takım o kadar mahkum oynuyor ki Tadiç sağbek gibi oynamak zorunda kalıyor. Keza Edin Dzeko’da orta sahaya kadar gelip top almaya çalışıyor. Hal böyle olunca bu oyuncularda yaştan dolayı performans kayıplarına sebebiyet vermektedir.
Sayın
Mourinho; Modern futbolun örneklerini hem
savunmada hem de hücumda görememek,
bloklar arasında güçlü bir iletişim ağının
kurulamaması,
sahanın her tarafında aktif ve etkileyici bir
oyunun olmaması, savunmayı çok geride kurmanız ve geriye yaslanarak oynanan
oyun bizler için umut vermemektedir.
Lig başladığından bu yana kaleci Livakoviç ön plana çıkıyorsa takım savunmasında ve kurgusunda sorun var demektir.
Zaten Şampiyonlar ligi ön elemesini geçememek ve ligde kaybedilen 7 puan yukarıda yazdıklarımızı net bir şekilde doğrulamaktadır.
Sayın Mourinho!
Sana inananları 4 aylık süreçte hayal kırklığına uğrattın!
Dünyanın en güzel renklerinin hocası olduğunun farkına varamadım!
Elinde çok derin bir kadro ve kaliteli
ayaklar olmasına rağmen takım on birini oluşturmadın.
İçindeki futbol aşkını, coşkusunu, tecrübeni sahanın içine koyamadın!
İnadından vaz geç!
Doğru takım kurgusunu ve on birini çıkart sahaya!
Kaybedilen bütün puanlar sana yazdı. Böyle devam edersen yazmaya da devam edecek.
Fakat sen yeni yılı görür müsün bilemem. O şuan için çok zor gibi durmaktadır.
Çünkü Fenerde ışık yok…
20 Ekim 2024 Pazar
Bu maç da Mourinho'ya yazar!
3 Ekim 2024 Perşembe
Şaşırmamak Elde Değil
22 Eylül 2024 Pazar
İsmail Kartal'ın Suçu Neydi?
21 Eylül 2024 Cumartesi
Mourinho Kaybetti!
29 Ağustos 2024 Perşembe
Kendi Vatanımızda Azınlık!
6 Ağustos 2024 Salı
Gülşah KUZUK, Buket BEKTAŞ ve Eylül YETİMOĞLU
Bugün köşemizde, iş dünyasında şirketlerin olmazsa olmaz departmanı İnsan Kaynakları’nın üç güzel insanını ağırlıyoruz.
Gülşah KUZUK, Buket BEKTAŞ ve Eylül YETİMOĞLU
İnsan Kaynakları denilince ilk akla gelen işe personel alımı ve maaşlar akla gelmektedir. Hal böyle olunca da meslekleri gereği İK’da çalışan kişiler ketun, resmi ve birazcık da soğuk kişiler olarak göze çarpmaktadır. Bu durum personel ile aralarına resmiyetin girmesine sebebiyet verebilmektedir.
Hürriyet İnsan Kaynakları başta İK Müdiresi Gülşah Hanım'ın önderliğinde olmak üzere Buket Hanım ve Eylül Hanım’ın katılımı ile adeta bu anlayışı yerle bir etmişlerdir. Hürriyet gazetesinde yeni nesil İnsan Kaynakları anlayışının uygulamadaki mimarlarıdırlar.
Yüzlerinde gülümseme hiç eksik olmaz.
Son derece samimi ve duyarlılar,
Sıcak kanlı, candan cana yakın insanlar.
Yanlarına gittiğinizde gözlerindeki samimiyet ve tebessümleri insanlara 'Hürriyet ailesi'' hissini fazlası ile vermektedir.
İş ile alakalı kendilerinden bir konuda yardım istediğinizde isteğiniz asla havada asılı kalmaz. Işık hızı ile geri dönüş yaparlar.
Çözüm odaklı, işlerini severek yapan, becerileri yüksek iş ahlakı tavan yapmış son derece mütavazi insanlardırlar.
Kendi aralarında ise kıskanılacak kadar kuvvetli bir arkadaş ve dostluk bağı vardır.
Birbirlerine her alanda destek oldukları gözden kaçmamaktadır.
Yedikleri, içtikleri birdir.
Birlikte gezip, birlikte eğlenmeyi çok seviyorlar.
Kısacası üçü bir arada ''Tek vücut'' desek yerinde olur.
Hürriyet Gazetesinin bu üç güzel insanı evreni bir bütün olarak kabul ettiklerinden olsa gerek kendilerine hayvanlar aleminden her biri farklı bir dost edinmişlerdir.
Gülşah Hanım mütevaziliğinden olsa gerek kedisine ‘’PATRON’’ ismini takarak evde hakimiyeti kayıtsız şartsız kedisine bırakmıştır.
Buket Hanım kuşlar kadar özgür olabilmek adına ‘’HÜPÜ’’ adında cennetten kaçma son derece akıllı ve sevimli bir kuşu sahiplenmiştir. Boş zamanlarını hüpü ile eğlenerek geçirmek kendisine keyif verdiği her halinden belli olmaktadır.
Eylül Hanım ise hayatından masumiyet, güzellik, mutluluk, zariflik eksik olmasın diye Türkçe anlamı papatya olan ‘’DAİSY’’ adında bir köpek kendine dost edinmiştir.
Gezme, eğlenme denilince bu güzel ve özel insanların içinde Gülşah Kuzuk birinci sırada yer almaktadır. Haydi dünya turuna gidiyoruz deseniz dünden razı gelir ve hemen eşyalarını toplama başlar.
Gezmek, görmek, eğlenmek bol bol fotoğraf karesinde yer almak en büyük tutkusudur.
Erzincanlı oluşunun en belirgin özelliği sıcakkanlılığıdır. Erzincan’ın güzelliği yüzüne yansımış olacak ki gazetenin en güzel hanımlarından biridir.
Zarafeti ve nezaketi asla tartışılamaz.
Spor denilince akla ilk olarak tartışmasız Buket Bektaş gelmektedir.
Sabahın ilk ışıkları ile spora kalkması spora olan düşkünlüğünün belgesidir.
Sporsuz bir hayat düşünememektedir.
Buket Bektaş ve spor iç içedir.
Gözlerindeki parıltı, muhabbeti, duruşu, inceliği ve güzelliği Karadenizli oluşunun simgesidir.
Karadeniz insanının tüm özelliklerini fazlası ile taşımaktadır.
Eylül Yetimoğlu ise Miss Turkey güzellik kraliçesi olma şansı son derece yüksek, moda dünyasının yakından takip ettiği alışveriş tutkunu bir kraliçedir.
Güvenilirliği, konuşkanlığı, güzelliği, cana yakınlığı Karadeniz’in suyundan ya da havasından olsa gerek tıpkı Buket hanımda olduğu gibi Karadeniz insanının özelliklerini fazlası ile yansıtmaktadır..
Noktayı koymadan önce son bir bilgi daha eklemekte fayda vardır.
Meslekleri icabı olsa gerek iyi birer gözlemci oldukları gibi insanlarla iletişim konusunda da son derece başarılı oldukları gözden kaçmamaktadır.
5 Ağustos 2024 Pazartesi
Batsın Bu Şehir
Süleyman ARAT
Bugün köşemizin konuğu Hürriyet Gazetesinin sembol kişilerinden Süleyman ARAT.
Kendisini tanımayan yoktur ama biz yine de kendisi hakkın da bir şeyler karalayalım.Süleyman ARAT
Üçüncü kitabının yolda olduğu müjdesini vererek başlayalım.
36 yıllık foto muhabiri, gazeteci, yazar.
İstihbarat servisinde çalışırken ani bir kararla spor servisine transfer olan bir gazetecidir kendisi.
Koyu bir Beşiktaş taraftarıdır. Fakat kaderin cilvesi olması gerek ki 7/24 Fenerbahçe ile birliktedir


Süleyman Abi, hemen hemen her gün gazeteye koca bir bavul ile gelir. Elinde ki fotoğraf makinası ve bavulu ile turnikelerden geçerken mutlaka takılır, çat, çut diye sesler gelir. Böylelikle onun geçtiğini anlarsınız.
Süleyman Arat, yaptığı işi ‘’dünyanın en keyifli, en eğlenceli, en heyecanlı ve gururlu mesleği’’ olarak tanımlıyor. O yüzden ‘’dünya ya yüz kerede, bin kerede gelsem hepsinde gazeteci olurdum’’ diyecek kadar mesleğine aşık bir gazeteci. Aynı zamanda da Hürriyet gazetesinin sembol isimlerinden biri olmayı başarmış bir gazetecidir.
‘’Yokuş Yukarı’’ ve ‘’Türküm, Doğruyum, Çalışkanım, Şampiyonum’’ adı altında iki kitap yazarak adını ölümsüzleştiren Süleyman Abinin, madende hayatlarını kaybeden işçilerin hayatlarını romanlaştırdığı üçüncü kitabının çok yakında çıkacağı bilgisini de sizlere buradan ilk duyuran ben olayım.
Burada unutmadan söylemek te fayda vardır.
Bir gün kendisini bize ‘’Ben gazetenin patronuyum’’ diye tanıtırsa şaşırmayın.


Coşkun YENİAY ve MUSTAFA KINALI
Bugün köşemizin konuğu mesleğin duayenlerinden, haberin merkezinde ki iki usta gazeteci Coşkun Yeniay ve Mustafa Kınalı.
Coşkun YENİAY,
Dünyada güneşin en güzel doğdu yer olarak ün yapan güzide şehrimiz Adıyaman doğumludur.
Mesleğe 80’li yılların ortalarında Mustafa Kınalı ile birlikte Anadolu Ajansında muhabir olarak başlamıştır.
Daha sonra bir dönem Milliyet gazetesinde çalıştıktan sonra Medyanın amiral gemisi Hürriyet’e transfer olmuştur.
Uzun yıllar DHA’ da editör olarak çalıştıktan sonra yakın zamanda emekliliğini isteyip Datça’ya yerleşen gazeteciler kervanına katılmıştır.
Mustafa KINALI,
Hemen hemen her evin avlusunda bulunan halı dokuma tezgahları ile halı dokumacılığı sanatının işlendiği yer olarak bilinen 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in memleketi Isparta doğumludur.
Coşkun Yeniay gibi mesleğe Anadolu Ajansında başlamıştır.
Uzun yıllardır Hürriyet Gazetesi’ de muhabir olarak çalıştıktan sonra haberin merkezi DHA’ ya editör olarak geçmiştir.
2003 yılında yaptığı bir haberden dolayı haberin gazetede yer alış biçimi kendi gazetesinde yazılı olarak eleştirerek Türk basınında ‘‘Kol kırılır, yen içinde kalır’’ tabusunu yıkan gerçek bir gazetecidir.
Kaderin cilvesi olsa gerek AA’da yolları kesişen Mustafa Kınalı ve Coşkun Yeniay birbirlerine çok iyi arkadaş olmalılar ki Hürriyet’e de beraber geldiler.
Uzun yıllar haberin havasını birlikte kokladılar.
Mesleklerine sahada başlayıp daha sonra haberin mutfağına geçen tepeden tırnağa gazetecilerdir.
Mustafa Kınalı da Coşkun Yeniay da haberciliğin gerçek kahramanlarıdır.
Mesleklerini severek, aşkla yapan usta gazetecilerdir.
Marka haberciliğin sembol gazetecilerindendir.
Coşkun Yeniay yapısı gereği ağır abi modunda iken, Mustafa Kınalı attığı küçük adımlarda da gülümseme vardır. Gülümsemesi hiç eksik olmaz.
Dostlukları, arkadaşlıkları candandır, sıcaktır.
Samimiyetleri içinizi ısıtır.
Günümüz dünyasında kaybolan ahde vefaya son derece değer veren çok kıymetli insanlardır.
Hayatları haberin içinde geçti.
Haber ile uyanıp yine haber ile yattılar.
En sonunda Coşkun Yeniay artık yeter deyip emekliliğe ayrılıp, yılların vermiş olduğu yorgunluğu Datça’da atmaktadır.
Mustafa Kınalı ise aşık olduğu mesleğinde yeni nesil gazetecilere ışık tutmak, yol göstermek adına haberin merkezinde kalmaya devam etmektedir.
Reyhan KİLMENT
Bugün köşemizin konuğu, Hürriyet’te çeyrek asır gibi uzun bir süre çalışan ve gazete çalışanlarının ‘’Güzin Ablası’’ olarak bilinen son derece renkli bir sima olan Reyhan Kilment.
Reyhan KİLMENT
Reyhan Kilment denilince akla ilk olarak o incecik ruhu ile insanların yüreğine dokunuşu gelir.
Uzun yıllar gazetede üst düzey yönetici asistanlığı yapmıştır.
Beraber çalıştığı kişilere ve yaptığı işlere bakıldığında gazete içerisinde üst düzey bürokrat gibidir.
Gün yüzüne çıkmayan haberlerin, gazete içindeki yeni oluşumların, ve daha bir sürü olayların içinde olmasına rağmen etrafına ser verip sır vermeyen, görevine sadık son derece karakterli bir insandır.
Bütün bu nedenlerden dolayı Reyhan Kilment için ‘’GAZETENİN KARA KUTUSU’’ dersek yanılmış olmayız.
Çünkü başta Hasan Cemal, Ayşe Sözeri Cemal olmak üzere medyanın Amiral Gemisi Hürriyet’in dümeninde bulunan yayın yönetmenleri Fikret Bila ve Vahap Munyar’a yönetici asistanlığı yapmıştır.
Bir dönem İK direktörlüğünde de çalışmış olup, İnsan Kaynaklarının havasını da solumuştur.
Onca yoğunluğun arasında medyanın altın çocuğu Orhan Can’ın yayın hayatına geçirdiği Hürriyet WebTV haber sunuculuğunu da başarı ile yapıp kariyerini taçlandırmıştır.
Ekrandaki ses tonu, diksiyonu ve canlılığı ile izleyicilerin beğenisini kazanıp değme spikerlere taş çıkarmıştır.
Reyhan Kilment’in Hürriyet’in kuruluş yıl dönümleri ve kutlamalarının, gazetede olan etkinlik ya da konferansların vazgeçilmez sunucusu olduğunu da hatırlatmakta fayda vardır.
Reyhan Kilment, Kim olursa olsun herkese, o gülen yüzü, parlayan gözlerinin içi ve sevgi dolu yüreği ile günaydın ya da iyi akşamlar demeden geçmeyen ince ruhlu bir insandır.
Cana yakınlığı, sıcaklığı, samimiyeti ile adeta ‘’Sihirli Annem’ dizisindeki ‘’Betüş’’ rolünün gerçek kahramanıdır.
Her şeyden önce çok iyi bir dinleyicidir.
Herkesi dinler!
Bu yüzden kendisine ‘’Güzin Abla’’ yakıştırması da yapıldığını duymayanlara duyuralım.
Dinlerken ani kararlar ya da tepkiler verilmesine asla müsaade etmez.
Hep üç beş adım ilerisini düşünerek kararlar verilmesine öncülük etmiştir.
Asla duyduklarını kimseye anlatmaz ve paylaşmaz.
Çok iyi bir sırdaştır.
Reyhan Kilment,
Rumeli kökenli olup doğma büyüme İstanbulludur.
Deyim yerinde ise nesli tükenmekte olan tam bir İstanbul hanımefendisidir
Son derece aydınlık düşünceye sahip olup ileri görüşlüdür.
Her daim kibar, özenli ve mükemmeliyetçi bir karakterdir.
Reyhan Kilment’in çizgisi hep aynıdır!
Size dokunduğu andan itibaren şeker gibi bir insan olduğunu hemen anlarsınız. Çünkü size bunu hissettirir.
Cana yakınlığı herkese aynıdır.
Yüzünden gülümsemesi hiç eksik olmaz.
Etrafına hep pozitif enerji verir. Motivasyonunuz onun sayesinde hep yukarılarda olur!
Kısaca Reyhan Kilment güven demektir!
Sığınacağınız liman demektir!
Reyhan Kilment’in dikişten tutun, boya-badana işlerine kadar her alanda el becerilerine düşkün olduğunu bilmeyen yoktur.
Giydiği kıyafetlerin neredeyse hepsi kendi imalatıdır.
Hatta şahsi markası ‘Reyhan’ etiketini üretmiştir.
Son olarak Reyhan Kilment’in çok iyi yemek yaptığını da buradan duyurmakta fayda vardır.
Gazeteden ayrıldığı için kendisini çok özleyeceğiz ama daimi dostluğumuz dışarıda da devam edecek.
Hoşça kal güzel insan!