Spor özellikle de Fenerbahçe tutkum.Gerçeği yansıtmayan haksız yazılara karşı yazmak için buradayım

26 Aralık 2016 Pazartesi

İDARE EDİYORUZ İŞTE

İDARE EDİYORUZ İŞTE!

Mevsim kış,

Hava soğuk.

Türk ordusu Suriye’de toprak bütünlüğümüzü tehdit eden teröristlere karşı savaşıyor.

Mecliste kavgalar,

Güneydoğu da terör bitmiyor!

Bombalar patlıyor polislerimiz,

Mayınlar patlıyor askerlerimiz şehit oluyor.

Statlar boş,

Hakemler art niyetli!

Trafikten kurtulmak için Avrasya tünelini,

Suriye’lileri kurtarmak için sınır kapılarını açıyoruz.

Yumurta fiyatı tavan yaptı,

Dolar yastık altından dört köşe oldu!

Benzine zam,

Vatandaşa yüklü doğal gaz faturası!

Herkes vatan, bayrak sevdasıyla yanıyor,

Hainler içeriden ateş ediyor!

Rusya dost olmuş,

ABD postunu sermiş!

Dertler derya olmuş güzel ülkeme,

Ülkem de sandal!

Savruldukça savruluyor!

Vatandaşımız

Sokakta, evde, iş yerin de, trafikte her yerde idare etme derdinde!

Kardeş diye kapılarımızı açıp içeri aldığımız Suriye’li yan gelip yatma derdinde!

Biz Suriye’de savaşıp şehitler verelim!

Suriye’li keyfine bakıp ’’ ağaya beleş’’ misali sefa sürsün!

2016’ da darbe yedik!

2017 ‘den umutluyuz!

Belki  ‘’Noel Baba’’ yolunu şaşırıp bizim ülkemize gelir de ülkemiz huzur bulur!


23 Aralık 2016 Cuma

FENERBAHÇE İKİ ADAMLA ŞAMPİYON OLUR

Enteresan bir gün. Hava yağmurlu fakat dışarıda insanı üşütmeyen bir hava var. Hürriyet Dünyası kapı önünde sigara içiyoruz.

Mevzu  Fenerbahçe ve transfer. Spor servisinin sevilen kişisi Timuçin Eriç ve bir iki kişi daha orada. Timuçin çok iyi bir Fenerbahçelidir. Kendisine sordum haliyle transfer var mı diye?
Timuçin Eriç umutsuz bir bakışla ‘sanmıyorum’ dedi. Neden diye sordum  fazla bir şey söylemedi. Fakat enteresan bir şey söyledi.

''Ben Aziz Başkanın yerinde olsam Başakşehir’ den Emre ve Antalya’dan Eto’yu alırım. Al bu ikisini takım şampiyon olsun'' dedi. Bunu söylerken ''Selçuk Şahin''i bile şuan takımın aradığı cümlesini kurdu.

Timuçin’in futbol bilgisi üst düzeydir. Söyledikleri genelde çıkar. O yüzden söylediklerini düşünmeye başladım. Gerçekten Timuçin haklıydı. Fenerbahçe’yi şampiyon yapmak için çok uzaklardan futbolcu aramaya gerek yoktu. Yurt içinden iki hamle ile taraftarın istediği şampiyonluğun gelmemesine neden yoktu.


Lens, Kjaer,Skirtel, M. Topal, Josef, Hasan Ali biraz Sow biraz da Van Persie takımın yükünü çeken isimler.. Ancak Fenerbahçe’ye, orta alanda arkadaşlarını yönlendirecek, çabuk bir futbolcu gerekiyor. Fenerbahçe bu futbolcunun eksikliğini çekiyor. Bu futbolcu da hiç şüphesiz GiulinaoTerraneo ve V. Pereira tarafından tarafından sessizce gönderilen, yönetim tarafından kimsenin sesi çıkmayıp ayrılışına göz yumulan Emre Belezoğlu.

Fenerbahçe sahada 4 – 3 – 3 dizilişi ile oynuyor. Orta alanda da M. Topal, Josef, Alper ( Ozan sakatlandıktan sonra) oynuyor. Herkesin gördüğü gibi Fenerbahçe hücum futbolu oynamaktan ziyade rakibin oynamasına müsaade eden bir takım.

Stoperler duran toplar haricinde ileriye çıkmıyor. İki bek ise zaman zaman ileriye çıksa da rakip takım oyunun içerisinde devamlı var olduğu için hep savunmadalar.

Orta alanda M. Topal ayağına topu aldığı zaman genelde yan pas yapmak zorunda kalıyor. Ya da arkadaşlarının gelip topu istemelerini bekliyor. Arkadaşları yardıma gelmeyince top orta sahada önünde kalıyor ve mecburen yan pas yapmak zorunda kalıyor.

Josef de Souza bu sene çok verimli işler yapıyor. Rakibe basıyor, top kapıyor, arkadaşlarına yardım edip zaman zamanda ortadan arkadaşlarına hücuma destek vermeye çalışıyor. Topu kaptığında baskıyı görünce dilipling özelliği olmadığı için topu geri ya da yana oynuyor.

Alper Potuk Ozan’ın sakatlanması ile birlikte orta üçlüde şans bulmaya başladı. Doğru işlerde çıkardı. Fakat tam bir orta sahanın ortasında oynayacak özelliklere sahip değil. Alper driplingle hücuma çıkıp ya araya top atan ya da faul alan bir oyuncu. Gol atma becerisi yüksek değildir.

Buradan yola çıkarak Fenerbahçe’nin orta sahasında eksik olan oyuncu özelliği tüm çıplaklığı ile göze çarpıyor. Arkadaşlarını yönetecek çabuk bir oyucu derken aslında topu kanatlara açabilen, hızlı düşünebilen sahada lider özelliğini yansıtabilen Emre Belezoğlu’na gerçekten Fenerbahçe’nin ihtiyacı olduğu gerçeğidir.

Fenerbahçe'nin  elinde  Volkan Şen, lens gibi hızlı adamları sahada olmasına rağmen yeterince beslenememeleri doğru dürüst gol pozisyonu bile bulamamasının en büyük sebebi, Emre gibi bir oyuncunun olmamasından kaynaklanmaktadır.

Fernandao, Sow ve V.Persie’nin olduğu bölgeye Emenke’nin kadro dışı kalmasıyla birlikte Eto transferi  bulunmaz Hint kumaşıdır. V. Persie’nin sürekliliğinin olmaması Fernandao’nun sakatlıktan yeni çıkmış olması ve iki sezondur istenilen seviye gelememesi forvette Sow'u tek başına bırakabilir. Onun için ezeli rakibi Beşiktaş yolu gözüken Eto transferi Fenerbahçe’ye tam isabet sağlar. Gol becerisi ve öz güveni yüksek olan Samuel Eto alınırsa ligin ikinci yarısında minimum 15 gol atabileceğini tahmin etmek her halde zor değildir.

Devre arasında Emre ve Eto transferleri olursa, baskılı oynama isteğini presle  birleştirip oyunu da hızlı pas yoluyla rakip alana yıkıp Lens ve Volkan Şen’e daha çabuk toplar atılırsa pozisyonlar kendiliğinden oluşacak
 ve belki de camianın istediği 4. yıldız gelecektir.

Aziz Yıldırım Fenerbahçe’yi şampiyon yapmak istiyorsa bu iki transferi mutlaka yapmalıdır. Dick  Advocaat’ında bu bu transferlere hayır diyemeyeceği kesindir. Çünkü Emre de Eto da Advocaat’ın oynatmak istediği oyun şablonunda mihenk taşları olarak göze çarpıyor.


20 Aralık 2016 Salı

AHVAL NEDİR DİYE SORMA SAKIN

AHVAL NEDİR DİYE SORMA SAKIN!

Gün geçmiyor ki güzel ülkemizde bombalar patlamasın, askerler, polisler, siviller ölmesin!

Eskiden güne umutla başlar, umutlarımız doğrultusunda hayatın içinde var olabilme, tutunabilme uğraşı verirken, 15 Temmuz ve sonrası hayatta kalabilme endişesini derinden derine her gün kuşkularımız artarak yaşıyoruz.

İlkokul yıllarında bize anlatılan ülkemizin dört bir yanı düşmanlarla çevrili gerçeğine, bu gün içerden de düşmanların ve hainlerin olduğu gerçeği eklendi. Eklenen bu gerçek öyle bir gerçek ki, dört bir yanımızda var olan düşmanlardan daha tehlikeli bir gerçek. ’’Hain içerde olunca kapı kilit tutmaz’’ diyen Dede Korkut muhtemelen bu gün içerde olan kahpelerin hainliğini görmüş olacak ki bu sözü söylemiştir.

Devletine, milletine karşı hainliği; özgürlük, adalet, barış diye süsleyerek, çeşitli kılıflar uyduran emperyalist güçler ‘’kişilik, karakter’’ bozuklukları olan insanları kullanarak, içerden üzerimize oynadıkları tehlikeli oyunlar ile insanların kahpelikleri bu gün hat safhaya ulaşmış, güzel ülkemiz üzerinde dönen oyunlar ülkemiz ve milletimiz üzerine kara bulutlar gibi çökmüştür.

Yaşanan tüm bu olayları ‘’tiyatro’’ diye yorumlayan gözleri kör, ama olmuş akıl yoksunu akla, mantığa sığmayan düşüncede olan insanların tutum ve davranışlarını da anlamak mümkün değil.

Yaklaşık 30 yıla yakın bir zamandır bu güzel ülkemizin başına bela olan PKK terör örgütünün yanına son yıllarda DAEŞ, PYD, YPG, İŞİD gibi terör örgütleri yetmez gibi içerde yetişen ve yeşeren en büyük terör örgütü FETÖ hainleri ülkemize telafisi mümkün olmayan acılar yaşattılar ve yaşatmaya devam ediyorlar. Bu terör örgütleri emperyalist güçlerle el ele vermiş vaziyette ülkemizi bölmeye çalışıyorlar.

Güney Doğu’da onca şehit haberlerinin yanında, her gün patlayan bombalar ile ülke kan gölüne çevrilirken bu oyunlar içerisinde aziz milletimizin ahvalini düşünmek, insanın içerisine acı sızıdan başka bir şey vermemektedir.

Ülkemiz üzerine oynanan oyunlar büyük. Bir değil birçok oyun var.
Yediği çanağı pisleyen hainler dün gece ülkemiz üzerinde ki oyunlarına birde ‘’suikast’’ gibi çok ağır bir oyun eklediler. Bu çok ama çok tehlikeli bir oyun.  Rusya Büyük Elçisine sıkılan kurşun her iki ülkeye sıkılan kurşundur. İki ülke arasında var olan dayanışma ve yakınlaşmaya yönelik yapılan kocaman bir ’’provokasyon’’ olup, Türkiye’yi itibarsızlaştırma ve güçsüzleştirme operasyonudur.

Bu devlet, bu millet tarih boyunca bu hainlere kapılarını sımsıkı kapattı. Bu kapıların açılmaması için geçmişte olduğu gibi bu günde canlar veriliyor.
Bugün bu oyunları tezgahlayan ve alkışlayanlara karşı, ülkemiz de bu oyunu görüp bozmaya çalışan akıl sahipleri insanların sayısı bir hayli fazla.
Bu oyun elbette bozulacak. Hainler kendi kazdıkları çukurlarda boğulacaklar. Yeter ki biz Türkü, Kürdü, Alevisi, Sünnisi, Lazı, Çerkezi ile ele ele verip sımsıkı kenetlenelim.

Allah bu milletin birliğini, dirliğini bozmak isteyenlere fırsat vermesin…

7 Aralık 2016 Çarşamba

Avcılar'da Ataturk Koşusu

http://mobil.hurriyet.com.tr/7den-70e-ataturk-icin-kostular-40284932


Yeşilkent Spor'dan sürpriz hamle

http://mobil.hurriyet.com.tr/yesilkent-spordan-supriz-hamle-40299782


BEŞİKTAŞ KİEV'DE NEDEN KAYBETTİ

BEŞİKTAŞ KİEV' DE NEDEN KAYBETTİ!

Kiev’ de buz gibi bir gece.  Beşiktaş umutlu Kiev ise çoktan havlu atmış. Beşiktaş galip gelirse gruptaki diğer maçın sonucuna bakmadan gruptan çıkacak ve tarih yazacak. Böylece zafer sarhoşluğu ile  buz gibi hava yerini sıcaklığa bırakacak.

Kulübede battaniyeye  sarılı yedek oyuncular ve tribünde ki seyirciler daha ısınmadan 9. dakikada Biesedin’ in boş kaleye yuvarladığı top ile  Beşiktaş’lı taraftarların kanı donmaya başlarken 30. dakikada skandal bir karara imza atan İskoç hakem Craig Thomson donmaya başlamış olan Beşiktaş’a Kiev’de buz tutturuyordu.

Kırmızı kart ve penaltı olayını biraz daha açarsak, Hırıstiyan dünyası biz Türklere karşı olan tavır ve tutumlarını  bir kez daha gözler önüne seriyordu. Maça skandal bir hakem atarken bunun sinyallerini vermişti ama bizler görmezlikten geldik. Avrupa kupalarında istenmeyen takımlarımıza karşı yapılan operasyonlara sessiz kalan yeterince lobi oluşturamayan ülke federasyonu  ne zaman bu lobi çalışmalarının içerisinde yer alacak açıkçası merak ediyorum.

Aslında Beşiktaş’a ilk operasyon İtalya’da Napoli maçında yapıldı. Fakat o gün Beşiktaş  UEFA’yı , maçın hakemini ve Napoli’yi yenmişti. O gün alınan galibiyet baş döndürdüğü için kimseler bu operasyonu göremedi.

Tekrar dönelim maça. Skandal bir penaltı golü ile iki farklı skor ve oyuncu sayısı ile geriye düşen Beşiktaş için ekranları başındaki milyonlarca ve statta olan yaklaşık 3500 Beşiktaş taraftarının yüreğinde ki, Türk’ün inatçılığı inancı sıcaklığını hala koruyordu. Akıllara 3-0’dan 3-3 getirilen Benfica maçı geliyordu. Bunun için kara kartalın bir kanat çırpması yetiyordu. Fakat umudunu Benfica maçıyla birlikte yitiren ve o günden sonra yaptığı açıklamalar ile sürekli gündemi farklı yerlere çeken Şenol Güneş havanın soğukluğundan mı bilinmez ama saha kenarında buz tutmuş olmalı ki oyuna hiçbir müdahalede bulunamadı. Olanları sadece seyretti. Oynanan oyuna da hakem kararlarına da maç sonunda olduğu gibi sessiz kaldı!

45+1’ de skor 4-0 olduğunda artık sahada onur mücadelesi olması gerekirken 56. Dakikada topa gereksiz yere vurup  UEFA’da yoluna devam edecek Beşiktaş’ı yalnız bırakan Aboubakar’ın şuursuzca davranışını da anlamak mümkün değil.  Aboubakar ‘ın topa ancak gol için vurması gerektiğini  birileri anlatmalıdır.

UEFA’nın Türk takımlarına karşı tutumu açık ve net olarak yıllardır süregelen bir tutum olurken  Şenol Güneş’in maçtan  birkaç gün önceki açıklamalarını da anlamak için alim olmak gerekir.
Şenol Güneş ‘’ Beşiktaş tarihinin en önemli maçına çıkacak’’ derken her halde kendisini kastediyordu. Çünkü 114 yıllık geçmişe sahip Beşiktaş bir çok tarihi maç oynadı ve bir çok başarı kazandı. Fakat  Şenol Güneş için bu maç gerçekten hocanın hayatında ki en büyük maçtı. Şenol Güneş tarihinde ki en önemli maçta İskoç hakeme yardım etti.  15 gün boyunca fikstür dezavantajından bahseden ve başka konulardan bahsederek oyuncularını mental anlamda maça hazırlayamadı. Son dört maçta gol dahi atamayan ve grubun en zayıf takımı ile oynanacak maçı ‘’Tarihin en büyük maçı’’ diye lanse ederseniz, futbolcu zaten beyin olarak maça 1-0 geride başlar. Şenol Güneş bu açıklamaları ile hata yapmıştır. Bunu kabul etmek  gerekir.

Sonuç olarak Beşiktaş hem maçı kaybetti daha doğrusu kaybettirildi dersek daha doğru olur. Aynı zamanda da milyon dolarları kaybetti. UEFA’nın tezgahı yine tuttu. Masa başında tezgahlanan planı İskoç hakem uygulamaya koydu.  Fakat Beşiktaş Avrupa serüvenine UEFA’da devam ediyor.

6-0 lık skora rağmen ‘’Aldırma gönül aldırma’’ diye hep bir ağızdan bağıran Beşiktaş taraftarını da alkışlamak gerekir.


30 Kasım 2016 Çarşamba

AH ADANA VAH ADANA

Adana’da kız öğrenci yurdun da ‘’facia’’ diye ekranlara, haber sitelerine yansıyan kara haber!

12 can, yanarak cansız kaldı.

Yangın merdivenlerinin kapısı kilitliymiş!

Çocuklar çıkmayı başaramamış!

Cansız bedenler yangın merdiveninin yanında bulunmuş!

Haberler can yakıyor, yürek dağlıyor!

Bilmem,evlatlarına  gözü yaşlı kaç ana, kaç baba şimdi feryat ediyor!

Bu ne hal Türkiye'm?

Saat daha  19:30 iken yangın merdivenlerini ne diye kilitlersin?

Bu ne cehalet?

Bu nasıl bir iş?

Suçlu kim?

Kim hesap verecek?

Hesap verse ne olacak? Cansız bedenlere can geri gelecek mi?

Adana’da Kız öğrenci yurdu yandı, içimiz de alev alev yandı!

Kızlarımız beyaz gelinlik yerine, beyaz kefen giydi daha dorusu  beyaz kefen giydirdiler!

Ağlasan ne yazar, sızlasan ne olur.

Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar derler ya! İşte öyle bir haldeyiz. Yazılacak, söylenecek çok söz var!

Var diyorum. Fakat yazsan ne olur, söylesen neye yarar! Giden gitti. Onlar beyaz gelinlikleri ile cennete kanat çırparak gittiler.

Kızlarımız şimdi cennette birer melek oldu.

Ama suçlular ve sorumlular yalandan göz yaşı dökerek dışarıdalar!

Ey Yetkililer!

Bu suçluları bulun ve cezalarını verin ki bir daha analar ağlamasın, yürekler yanmasın.

Hepsine Allah’tan rahmet diliyorum.

Başımız sağ olsun Türkiye'm!


29 Kasım 2016 Salı

FENERBAHÇE’ DEKİ DEĞİŞİMİN SIRRI






Son günler de üst üste gelen galibiyetler le birlikte Fenerbahçe taraflı tarafsız herkesin övgüsünü kazanmaya başladı.


Hatırlanacağı gibi sezona belki de tarihinin en kötü başlangıcını yaparak başlayan Fenerbahçe’de taraftar ile takım arasında kopukluklar  oluşmuş, maçlar neredeyse boş tribünler önünde oynanırken, maçlara gelen ve gitmeyen taraftarlar başkan Aziz Yıldırım’ı istifaya davet ediyordu. Üstelik medya da bu davete çanak tutuyordu.


Taraflı tarafsız herkes de ortak tek düşünce vardı! Aziz Yıldırım bıraksın artık. Tek suçlu Aziz Yıldırım!


Halbuki Fenerbahçe kaybettiği maçlarda bile fena top oynamıyordu.  Takım oyun içerisinde her şeyi denemesine rağmen bir türlü sonuca gidemiyor, olmayacak bir pozisyon da golü kalesinde gördükten sonra, yediği golü çıkaramamanın sancısını yaşıyordu. Bu sancı haliyle Fenerbahçe’nin her tarafına kök salıyordu.

Ligin 8. Haftasında Konya’da, penaltı golüyle kazanılan Atiker Konya maçıyla birlikte derin bir oh çeken Fenerbahçe, bir hafta sonra kendi sahasında rakibine 5 gol atarken, sağ şeritten sol şeride geçişinin sinyallerini veriyordu.

Kadıköy’de dolu tribünler önünde oynanan Manchester United maçında alınan galibiyet Fenerbahçe’de kara bulutların dağılmasına sebebiyet verirken, ezeli rakibi Galatasaray karşısında da ortaya konulan futbol ve neticesinde alınan 2-0’ lık skor Fenerbahçe’de hep bir ağızdan;

İnanın güzel günler göreceğiz çocuklar
Güneşli günler göreceğiz. İnanın güzel günler göreceğiz inanın çocuklar
dizlerini tribünlere koro halinde söyletiyordu.

Rize’de alınan farklı galibiyet ile de, Fenerbahçe Sürmene’den bu defa virajı yara almadan dönerken güzel ve güneşli günlere doğru yol almaya devam ediyordu.

Peki Fenerbahçe’yi karanlıktan aydınlığa çıkaran sır neydi?

Burada iki etken vardı.

Birincisi;

7 hafta sonunda alınan başarısız sonuçlarla birlikte camiada yükselen kongre sesleri,  başkan Aziz Yıldırım’ı bir hamleye itiyordu. Her fırsatta Yargıtay kararından sonra başkanlığı bırakacağını açıklayan Aziz Yıldırım, camiada yükselen istifa seslerini susturmak  ve diğer başkan adaylarının önünü kapatmak adına yaptığı hamle ile camianın ve taraftarların gönlündeki başkan adayı Ali Koç, Kadıköy’de 1-1 biten Alanyaspor  maçının ardından, başkan Aziz Yıldırım’ın isteği ve arzusu ile ‘2018 Mayıs ayındaki olağan kongrede şartlar ne olursa olsun bir kere adaylığımı koyup seçime girmek istiyorum. Yöneticiyken de, taraftarken de, işler kötü giderken, kulübümüz sıkıntıdayken, olumsuz tecrübeler yaşarken kongre çığırtkanlığı yapmak ne benim fıtratımda var ne de bunu tasvip ediyorum. Onun için sezon daha yeni başlıyormuş gibi dört kolla sarılmamız lazım ’’ diye başkanlığını açıklarken,  taraftara da birlik çağrısı yapan Ali Koç, “Tribünün bu hali kabul edilebilir değil. Şartlar ne olursa olsun, o yüzden sezon yeni başlıyormuş gibi çubukluya sahip çıkmamız lazım. Sonuçta hepimizin ortak sevdası çubuklu. O yüzden birbirimize zarar vermeyelim. Yönetimimiz ne zaman uygun görürse o zaman kongre olacaktır. 2018 Mayıs ayında zaten olağan kongremiz var. Bunun dışında da kulübümüzü camiamızı sıkıntıya sokacak televizyondaki ciğeri beş para etmez adamlara malzeme verecek konuma gelmeyelim. Anca beraber kanca beraber” ifadelerini kullanarak önce camiada ki çatlak seslerin önüne geçerken, taraftarı da yavaş yavaş tribünlere çekmeyi başarıyordu.

İkincisi;

20 Ekim’de Old Trafford ‘a Manchester United’a karşı alınan 4-1’lik yenilgiden sonra ağır eleştirilere maruz kalan ve tartışılır hale gelen Teknik Direktör Dick Advocaat’ın ‘’ Benden daha iyisini bulurlarsa getirsinler’’ sözleri hocanın kendine olan güveninin yansımasıydı. Bu açıklama son derece yerinde bir açıklama olurken hem futbolculara hem de camiaya ve medyaya  önemli mesajlar veriyordu.

Fenerbahçe’ de tam zamanında yapılan iki kritik hamle ile, karanlıktan aydınlığa doğru yol alırken ‘’ Şeytan detayda gizlidir’’ sözünde ki gerçeğin yansımasını yaşıyordu.

Güneşli günlerin mimarı olarak  başta, başkan Aziz Yıldırım’ın isteği ve arzu ile başkanlığa adaylığını açıklayan Ali Koç’un birlik, beraberlik çağrısı ile camiada yükselen çatlak seslerin son bulması  ve saha kenarında ve idmanlarda futbolculara tam bir baba muamelesi yapan Dick  Advocaat’ ın üstün futbol bilgisinin olduğu gerçeğini kabul etmek gerekmektedir.

Malum mevsim kış! Şampiyonluğa giden yolda ufak tefek kazalar olabilir. Fakat bu yol kazaları Fenerbahçe’de yanan ışığı söndürmeyecektir.

Fenerbahçe’liler artık mutlu, gelecekten daha umutlu. Çünkü Ali Koç’ un dediği gibi Lig daha yeni başlıyor.

28 Kasım 2016 Pazartesi

VAY VAY VAY

Fenerbahçe için küllerinden yeniden doğdu dersek her halde yanlış olmaz.

Sezon başında yerden yere vurduğumuz Fenerbahçe bugün taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazanmaya başladı. Son 7 remi maçta rakip filelere 20 gol bırakırken kendi kalesin de sadece 3 gol gördü. Bu da şu demektir, Fener atıyor ve yemiyor.

Peki bu durum nasıl oldu?
Fenerbahçe’ye değen el neydi?

Öncelikle Fenerbahçe savunma anlamında Türkiye Liginin en iyi savunmasına sahip. Kajer ve Skrtel ikilisin uyumu muazzam. Aynen bal-kaymak uyumundalar. Sağda Şener Solda Hasan Ali kendilerine geldi.

Orta alanda Josef De Souza ve M.Topal artık tek yönlü değil hem ofans hem de defans anlamında oyunun içinde varlar. Orta alanda bu ikliye Alper de eşlik edince ortaya kaymaklı künefe çıktı.  Kanatları ve Forvet hattını anlatmaya gerek yok. Muazzam iki kanat oyuncusu var. Forvet ise şuan takımın yükselişinde seyircilere keyif kahvesi yudumlatıyor.

Oyuna baktığımızda Fenerbahçe, rakibin oyun oynamasına ya da daha çok topa sahip olmasına müsaade ediyor gibi görünse de bunun taktik icabı olduğunu ve hızlı adamlarını devreye sokmak için rakibin iki bekinin ileriye çıkmasına müsaade ettiğini görüyoruz.
Öncelikle savunma anlamında Fenerbahçe hata yapmıyor. Savunmada doğru yer tutarak rakipten önce ilk toplara müdahale edip pozisyon oluşmasına engel oluyorlar. Adam adama savunma yapmaktan ziyade her bölgenin adamı kendi alanını kontrol ederek oynuyorlar.

Orta alanda ise sürekli topa basan, top çalan, yerini kaybetmeyen  defansa  yardım eden, takım atağa çıktığında takıma ofans anlamında destek veren ve pozisyon hazırlayan aynı zamanda topu kanatlara aktarabilen, dikine gidebilen orta oyuncuları ile  sahada fark yaratmaktadırlar.

Yaratıcı ve hızlı kanat oyuncuları ile oyuna çabukluk kazandırılırken, kanatlardan gelen toplar rakibin ceza sahası içinde patlamaya hazır bomba misali her an tehlike yaratmaktadır. Fenerbahçe kanatları etkili ve üretken olarak kullanan bir takım haline geldi. Burada Lens ve Volkan’ı överken onların olmadığı zamanlarda onların yerine ''şapkadan tavşan  çıkaran'' Sow ve Atıf’ı da unutmamak lazım.

Forvet hattın da kim oynarsa oynasın mutlaka golünü atıyor. Fenerbahçe yatan forvetlerden ziyade takımı için mücadele eden, bunun içinde sürekli gezen forvetlere  sahip. Forvetlerin attıkları gol ortalamaları bunun açık göstergesidir.

Fenerbahçe’de en önemli olay, kim oynarsa oynasın görevini en iyi şekilde yapıyor olması. Bir yada iki futbolcunun eksikliği takımda sorun teşkil etmezken yerlerine oynayanlar çok verimli oynuyorlar. Ayrıca oyuna sonradan dahil olan oyuncuların oyuna katkısı ve skora etki etmeleri göz ardı edilemeyecek bir olay. Böyle olunca da başarı kaçınılmaz oluyor.

Elbette bu başarının mimarı Dick Advocaat'tır. Oyuncular üzerinde ki adaleti ,oyuncu tercihlerin deki doğruları ve oyun içerisinde ki hamleleri ile birlikte alınan başarılı sonuçlar aranan kanın bulunduğunun habercisidir.

Yukarıda anlattıklarımızdan yola çıkarak hafta sonu oynanacak Fenerbahçe-Beşiktaş derbisine bakıp da ''vay vay vay'' dememek elde mi?


18 Kasım 2016 Cuma

EĞİTİMLİ CAHİLLER


‘’Cahil dostum olacağına akıllı düşmanım olsun’’ mantığını hayatım boyunca kendime ilke edindim. Benim en çok çekindiğim insanlar cahil, kompleksli ve egolu insanlardır.

Neden derseniz?

Bu insanlar akıl ve mantığı bir kenara koyarak, değişen ruh dünyalarında yaşadıkları duyguları ile hareket ederek olayları ve gündemi değerlendirirler. Dolayısı ile ne zaman ve nerede ne yapacakları hiç belli olamaz. Bundan dolayı toplumda bu insanlara duyulan güven fazla yoktur.

Toplumsal barışta ve insan ilişkilerinde verilen en büyük savaş,  bu tür insanlarla bir türlü kurulamayan iletişimdir.

Günümüz dünyasının en büyük sorunu hem paralı hem de eğitimli olan insanlardaki cehaletin tavan yapmasıdır..

Eğitim ve para cehaleti kapatmaz! Tam tersine daha da açığa çıkarır. İstediğiniz kadar paranız olsun, en iyi okuldan mezun olun içinizdeki akıl ve düşünce yoksulluğunu yenemedikten sonra cehaletten kutulamazsınız.

Nitekim çevremizde, hemen yanı başımızda ya da çok yakınımızda,

  • Tahammül edilemez cahil olanlar
  • Hem cahil hem de ukala olanlar
  • Cehaletten doğan sabit fikirli olanlar
  • Her türlü tartışmayı ve bilgiyi ret eden cahiller vardır.

Eğitimli cahiller en tehlikeli olanlardır. Çünkü bilerek ve isteyerek cahilce davranmak bu insanların hem sabit fikirli hem de dar kafalı olduklarının göstergesidir. Almış olduğu eğitime rağmen kendisini geliştiremeyen, yeniliklere kapalı olanlarla iletişim adına yaşanan zorluklar kaçınılmazdır.

Buna rağmen bu eğitimli cahiller, arkalarından büyük kitleler sürükleyebiliyorlar.  Önemli görevlere gelebiliyorlar. Fakat bulundukları yerde faydadan ziyade zarar vermekte en ön sırayı yer alırlar.

Sonuç olarak, eğitimli cahiller toplumun kanayan yarasıdır. Günümüzde de eğitimli cahillerin sayısı giderek artmakta olup, bulundukları ortama, yakın çevrelerine zararları önlenememektedir.

‘’İstediğin kadar oku, bilgine yakışır şekilde hareket etmezsen cahilsin’’ diyen Jhon Shheffield’ in anlamlı sözüne, Aşık Veysel  ‘’ Cahil insan, gül olsa da koklama  ‘’ diyerek cahilliğin tehlike boyutunu gözler önüne sermiştir.

15 Kasım 2016 Salı

GÜNDEME SICAK BAKIŞ

GÜNDEME SICAK BAKIŞ

• AB ülkelerinin dışişleri bakanlarını bir araya getiren Dış İlişkiler Konseyi’nde, Türkiye müzakerelerinin devam edip etmeme konusu.

• AK Parti'nin anayasa değişikliğiyle ilgili hazırladığı taslak metin MHP ile paylaşılması.

• Türkiye’deki işsizlik oranındaki artış.

• TSK’nın Suriye’de yürüttüğü İŞid’i temizleme operasyonu.
.
• Güneydoğu’da PKK’ya vurulan ağır darbe.

• Fetö Terör örgüt üyelerine karşı yapılan operasyonlar.

• ABD’deki başkanlık seçiminin yankıları.

• Türkiye ile Irak arasında ki Başika gerginliği.

• Her gün patlayan bombalar ve kurulan tuzaklarla birlikte şehit olan asker ve polis cenazelerinde yürek yakan görüntülerin varlığı.

• Havaların -10 dereceye varan soğuması.

Vee……

• Hafta sonu oynanacak olan Fenerbahçe- Galatasaray derbisi !

Yukarıda ki tabloya baktığımızda gündem bir hayli sıcak. Türkiye dört bir tarafı ateş çemberi ile çevrilmiş ve üzerinde bin bir çeşit oyunların döndüğü bir ülke konumunda. Ülkenin Güney Doğusunda  PKK ile amansız bir mücadele varken, ordumuz Suriye ve Irak’ta mücadelesine devam etmektedir.

Yine kapalı kapılar arkasında bölücü terör örgütleri ve ülkeye haince saldırılar düzenleyen Fetö terör örgütü ile mücadele devam etmektedir.

Türkiye’nin içinde bulunduğu durumdan istifade etmek isteyen Batılılar ise Türkiye’yi Avrupa Birliği müzakerelerinin dondurulması, Türkiye’yi konseyin içine almama gibi çalışmalar yapmaktadırlar.

Gündem deki Başkanlık için AKP’nin hazırladığı yeni anayasa taslağının MHP ile paylaşması ve MHP’nin’’ Yaptığımız görüşmelerde kılı kırk yarıyoruz, bunun için milletimizin ağrıyan başına şifa olsun diye bir yol gösteriyoruz’’ diye açıklaması ile taslağa sıcak bakması ve CHP’yi naz etmemeye çağırması,  bu sürecin MHP ve AKP ile birlikte hareket edileceğinin sinyallerini vermektedir.

ABD’de yeni seçilen başkan TRUMP ise Türkiye üzerine oynanan oyunlara yeni neler inşaa edeceği ise şuan kapalı kutu. Bekleyip göreceğiz kutudan neler çıkacak!

Havaların soğuması ile birlikte işsizlik oranında ki artışı da göz önüne alırsak kış aylarının bir hayli sert ve zor geçeceği anlaşılmaktadır.

Ve en önemli gündem!

Fenerbahçe - Galatasaray derbisi…

Hafta sonu oynanacak olan derbi için Türkiye nefesini tutmuş bekliyor. Maşallah Türkiye’nin önünde ve masasında onca olaylar ve çözülmesi gereken sorunlar varken derbi gündemdeki ilk sırayı almayı başardı.

Futbol milyonlarca kitleyi peşinden sürükleyen ve inanılmaz paraların döndüğü bir spor dalı. Fakat derbinin gündemin ilk sırasına oturması açıkçası anlaşılır gibi değil. Ülkenin bir tarafında onca asker polis şehit olurken kimsenin umurun da olmaması sıradanmış gibi algılanması son derece vahim. Bizim insanımız kalkmış derbiyi konuşur ve tartışır hale gelmiş. Daha derbi oynanmadan!

Derbide Fenerbahçe yenilirse ‘’alay’’, Galatasaray yenerse ‘’olay’’ olacak gibi duruyor.

Fakat asıl tartışılacak olay bu milletin nasılda uyutulduğu ve ülkenin içinde bulunduğu durumlara karşı sıradan olaylarmış gibi davranabilmesi!

Açıkçası hafta sonu oynanacak derbiyi kim kazanırsa kazansın umurumda değil.

Umurumda olan tek şey vatanımdır, vatanımda ki milletimizin saadetidir. Bunun için de sonsuza kadar ‘’ Önce Vatan’’ diye haykırmaktan geri kalmayacağım.


8 Kasım 2016 Salı

5N1PR İLETİŞİM DANIŞMANLIĞININ SIRRI


5N1PR İLETİŞİM DANIŞMANLIĞININ SIRRI

Her kurumun ana hedefi başarıdır. Bu yüzden kurum ve markalar başarıyı yakalamak için olmaz ise olmazı iletişim danışmanlığıdır.

Kurum ve markaların doğru anlatılması, doğru algılanması, mesaj ve iletilmek istenilen içeriklerin doğru hedef kitleye ulaştırılmasında en aktif rol iletişim danışmanlıklarına  aittir. Geliştirilen iletişim projeleri ve tanıtıcı çalışmalarla kurum ve markaların  çalışmalarına öncülük etmekte en büyük rol iletişim danışmanlıklarına düşmektedir.

Marka ve kurumların hedef kitleye ulaşmasında iletişim danışmanlıkları olmaz ise olmazlardandır. Kurumların marka değerinin yükseltilmesi, hedef kitleye ulaşılması ve rekabet gücünün artırılması ancak doğru bir iletişim danışmanlığı ile gerçekleşebilmektedir.
Tüketiciye hitap eden, hoş görünen, cazip gelen önceliklerin neler olduğunu ancak ve ancak iletişim danışmanlığı ile sonuca gidilerek markalaşma yönünde ilk adımlar atılabilir. Bu sayede iyi bir başlangıç yapmak kurumlarda  yarı yolu geçip başarılı olmak ve markalaşma alanında ilk adımlar atılmış olur.

Markalarda ve Kurumlarda periyodik ve yıllık olarak iletişim planlarının oluşturulması kaçınılmazdır. Bunun için günlük, haftalık ve aylık çalışmalar yapılmalıdır. Günümüzün bilgi ve teknoloji  çağı olduğunu düşünürsek, medya ile iletişim danışmalığı ilişkisini birbirinden ayırmak imkansızdır. Medya ile ilgili koordinasyon bağları sürekli sıcak tutulmalı ve medya planı mutlaka yapılmalıdır.

İletişim danışmanlıkları, şirketlere sundukları proje ve çalışmalarla  kurum ve markalarının veriminin artırılması gibi düşünülse de asıl amaç kurum kimliğini kamuoyunda ve içinde bulundukları sektörde üst sıralarda bulunmak için çalışmalar yapmak, şirketlere toplumun gözünde güvenilir, sağlam bir imaj vermek için çalışmalar yürütmektedirler.
Bu manada yeni nesil iletişim danışmanlığı olarak kurulan 5N1PR sektörde en yeni nesil PR ajansı olarak hizmet vermekte olup, teknolojik gelişmeler ve yaratıcı düşüncelerle birlikte şirketlerin markalaşma süreçlerini,, toplumdaki konumlarını korumaları, şirketler üzerinde oluşacak imajı düzenlemek gibi farklı amaçlarla hizmet vermekte olup, şirketlerin başarı ve verimlerini artıracak yönde projeler hazırlamaktadır.

Yaptıkları etkinlik ve organizasyonlar ile birlikte , şirketlerin ortaya koyacağı yenilikçi ve sıra dışı fikirlerin hedef kitleye ulaştırılması, gerek sosyal medya gerekse de yazılı ve internet  siteleri üzerinden firmalarla  ilgili önemli bilgilerin, ürün ve hizmetlerin hedef kitleye etkili bir şekilde ulaştırılması, firmaların yaptıkları çalışmaların, ortaya koydukları ürün ve hizmetlerin toplum gözündeki kalitelerinin  artırılması gibi pek çok konuda çalışmalar yapmaktadır.

Uzun yıllar medya ayağında yaptıği çalışmalarla başarıyı  hep yukarıda tutan 5N1PR İletişim danışmanlığının kurucusu olan KENAN KAFFAR  yukarıda anlatılan çalışmaları planlayan, düzenleyen ve uygulamaya koyan etkili bir iletişim danışmanı olarak ‘’ Daha etkili ve kaliteli çalışmaların içinde bulunmak için iletişim dünyasına yeni bir soluk getirmek için yoğun olarak çalışmaktayız. Ağırlığımız ‘’liderlik iletişimi’’ olup, 5n1pr İletişim Danışmanlığı etkinlik yönetimi, içerik ve gündem yönetimi, medya ilişkileri, liderlik iletişimi, kriz yönetimi, pazarlama iletişimi, stratejik pazarlama, iç iletişim, sosyal sorumluluk projeleri iletişimi, finansal iletişim, stratejik iletişim planlaması gibi birçok alanda çalışmalar gerçekleştiriyor olacağız. Bu anlamda hedefimizde Ceo’lar ve İş dünyasının önde gelen firmaları vardır. 5n1pr İletişim Danışmanlığı olarak, müşterilerinin kurumsal itibarlarını yönetirken; hedef kitleleri ile olan iletişim süreçlerinin iş hedefleriyle tutarlı olmasını sağlıyor olacağız. Bu süreçlere somut çözümler, konuya özel yaklaşımlar ve ölçülebilir sonuçlar sunmak adına sektörde son derece iddalıyız’’ derken İletişim Danışmanlıklarının gücünü gözler önüne seriyordu.

Başarının yarısını iyi bir başlangıç olarak kabul edersek, iddalı bir şekilde sektöre Ağustos 2016 ‘da adım atan 5N1PR İletişim Danışmanlığı marka ve kurumlara büyük katkı sağlayacağının sinyallerini vermektedir.


Cihan Taşcı
08/11/2016


7 Kasım 2016 Pazartesi

VIZ VIZI BIRAKIP CİHANI TİTRWTELİM

VIZ VIZI BIRAKIP CİHANI TİTRETELİM

Mustafa Kemal Atatürk; ‘’Türkiye Cumhuriyeti her manası ile büyük Türk milletinin öz ve aziz malıdır. Kıymetli evlâtlarının elinde daima yükselecek, ebediyen yaşayacaktır’’ derken bugün ki durumu görse her halde kahrından bir kez daha ölürdü.

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimizin temel niteliklerinden biri olan ’’Milli birlik ve beraberlik’’ duygusu son zamanlarda sekteye uğramış, her kafadan farklı farklı sesler yükselmeye başlamıştır. Mecliste sandalyesi bulunan siyasi partiler, orada var olma nedenlerini tamamen unutmuşlar, çıkar çatışmalarının içine girerek,  özellikle Atatürk’ün partisi milli birlik ve beraberliğe çomak sokan, devletin milletiyle birlikte bölünmez bütünlüğünü bölmek için var gücü ile çalışan, bu çalışmaları yaparken de tüm gücünü dışarıda ki emperyalist güçlerden alan HDP’ nin arka bahçesi gibi davranarak ve adeta HDP’nin sözcülüğüne soyunulmuş olması izlenimini vermesi son derece manidar ve düşündürücüdür.

Yüce devletimiz Cumhuriyet tarihinin en çalkantılı ve karanlık günlerini yaşarken içinde bulunduğumuz durumu tarif etmek son derece zordur. Devletimizin bölünmez bütünlüğünü bölmek isteyen, bugün ülkenin güneydoğusunu kan gölüne çevirmiş olmaları bile barış ve özgürlük naraları atanların gözlerini kör, kulaklarını sağır olmaktan kurtaramamaktadır. Tam gaz kontrolünü kaybetmiş kamyon misali ayaklarını gazdan çekmeden ve fren kullanmadan ülke bütünlüğünü bozmak, ülkeyi parçalamak isteyenlere karşı tam destek, hep destek mantığı ile hareket etmeye devam etmektedirler.

15 Temmuz darbesine tiyatro benzetmesi yapanlar asıl tiyatroyu bugün kendileri oynamaktadırlar. Terör örgütü PKK’nin çatısı altında silah zoruyla, işkenceyle ve Fetöcü terör örgütünün desteğiyle aldıkları oylarla meclise giren HDP için seçilmişler demek son derece yanlıştır. HDP seçilmişlerden ziyade seçtirilmiş olan ülkeyi bölmeye ve parçalamaya yönelik var olan bir topluluktur.

Bizzat Güneydoğuda halkın boynuna dolanan işkence, orada yaşayan Kürt kardeşlerimize karşı zulmün ta kendisidir. Bu zulmü yapanlarda PKK dan başka birileri değildir. Orada ki gariban, zavallı halkımıza yapılan zulmü reva gören HDP’nin ayak oyunlarını da görememek başka bir tiyatrodur.

Bugün Türk milletinin kendi hakimiyetini ve iradesini kullanmasına mani olmaya çalışan emperyalist güçlere karşı milli birlik ve beraberlik duygusunu daha kuvvetli bir arada tutma zamanıdır. Kendi ulusal sınırlarımız içerisinde ulus bütünlüğümüzü bozmaya ya da bölmeye çalışanlara karşı bir güç yumağı oluşturma zamanı olup hep birlikte hareket etmeliyiz.

‘’Asla şüphe yoktur ki Cumhuriyetin gelecek evlâtları, bizden daha çok refaha kavuşmuş ve bahtiyar olacaklardır” diyen Gazi Mustafa Kemal Paşa’ nın bu sözünün arkasında yatan yine milli birlik ve beraberliktir.

Gün, çocuklarımızın geleceği için el ele verme, dayanışma günüdür. İç çatışmaların yaşandığı değil birlikte hareket etme günüdür.

Çünkü biz hep birlikte olunca Cihanı titreten kocaman bir milletiz!


5 Kasım 2016 Cumartesi

YUH YUH

YUH YUH

Manchester United eksikmiş
Yenildi alay oldu!
Napoli berabere kaldı
Olay oldu!
Napoli çok formdaymış
Manchester United formsuzmuş
Napoli dünya devi,
Manchester United uyuyan devmiş!

Yuh Yuh

Napoli'nin ön tarafta mahşerin dört değil altı atlısı varmış,
Manchester’in ön tarafında savaşı kaybeden şovalyeler!
Napoli’nin potansiyeli yüksek,
Manchester’in kaybetmesi yüksek!
Napoliyle berabere kalınca muazzam, rüya gibi sonuç,
Manchester’i yenince sıradan sonuç!

Yuh Yuh

Abubakar atınca muhteşem gol,
Sow atınca top iyi yere gitti, tesadüf gol
Q7 döktürdü, Volkan döküldü
Gökhan gönülden, Şener yandan oynadı!
Reina tuttu, De Gea yuttu

Yuh Yuh

Pogba, Zlatan, Roney,Felaini,Mata, Depay  sönük yıldızlar,
İnsigne, Hamsik,Gabbiadini,Mertens, Dünya yıldızları!

Yuh Yuh, kırk kere yuh, bin kere yuh.

Manchester dünyanın en büyük, en pahalı  futbol devi!
Napoli İtalya’nın beşinci yada altıncı büyük takımı beyler!
Manchester Dünya’da en çok forma satan takım.
Pogba, Roney, Zlatan Nopali’yi satın alacak değerde.

Eli kalem tutup gerçekleri yazmayanlara yuh yuh,
Gözleri görüp görmezlikten gelenlere yuh yuh,
Hakikattan uzak, eyyam yapanlara yuh yuh,
Fenerbahçe’yi alaşağı etmek isteyenlere yuh yuh.

Ülkenin onca sorunu, hainleri, düşmanları varken Fener ile uğraşanlara yuh yuh.


3 Kasım 2016 Perşembe

AZİZ YILDIRIM'IN YERİ FENERBAHÇELİNİN NERESİNDE ?

AZİZ YILDIRIM’IN YERİ FENERBAHÇELİNİN NERESİNDE?

Bugüne dek Fenerbahçe için yapmadığı şey kalmayan Aziz Yıldırım, yaptıklarının karşılığı olarak nerede dersiniz?

Bu sorunun cevabını yazının sonunda vereceğim.

15 Şubat 1998’de Vefa Küçük’ e karşı bir oy farka Fenerbahçe kulübüne başkan seçilen Aziz Yıldırım, Fenerbahçe’yi sadece Türkiye’de değil Avrupa’da bir marka haline getirdi. Bunu yaparken de dönem dönem krizler ve sarsıntılar geçirerek yaptı.

Göreve geldikten sonra kısa bir zaman içerisinde 1 Temmuz 2015’te Fikirtepe Tesislerinin açılışını yaparak hizmete sundu.

1999 yılı içerisinde alt yapı tesislerini tamamladı. Yine aynı yıl Temmuz ayında Vefa Küçük yüzme havuzunu hizmete açarken, Şubat 2000’de Samandıra tesislerini hizmete açtı. Artık futbol takımı Dereağzı’dan taşınmış daha modern olan tesislerde antrenmanlarını yapıyordu.

2000 senesinde stat bölüm bölüm yıkılarak yenilenmeye başlandı.

2003’de Dereağzı  Metin Aşık Tesisleri komple yenilendi.

Türkiye’de ilk defa bir spor kulübü tartan pist yaptı.

2003 Eylül’de Fenerbahçe Koleji hizmete girip eğitim-öğretime başladı.

2004’te Faruk Ilgaz tesisleri hizmete girdi. Aynı yıl Olimpik yüzme havuzu yeniden hizmete açıldı.

2005’te Fenerbahçe müzesi hizmete girdi.

2006’da Merkez Fenerbaçe Yönetim Binası hizmete girdi.

2006 Ekim ayında Stat tamamen yenilenerek kapasite 55.000 kişiye çıkarıldı. Aynı yıl stada ısıtıcılar takılarak Türkiye ilk defa Avrupa standartlarında bir stada kavuşurken, Türkiye’ de daha sonra ki yıllarda inşa edilen statlara öncülük ediyordu.

Stadın yanında ki vakıf binası yıkılarak 1000 araç kapasiteli otopark inşa edilerek hizmete açıldı.

Ankara’da 22 dönüm arazi üzerine Ankaralılar Evi inşa edilerek  hizmete girdi.

Gebze’de 120 dönüm, Şile’de 5 dönüm arazi kulübe kazandırıldı. Kurtköy’de 8 adet villa satın alındı.

Bolu Topuk yaylası Tesisleri hizmete sokuldu. Böylelikle Kulübe çok önemli bir tesis kazandırıldı. Artık Fenerbahçe sezon öncesi hazırlıklarını burada yaparak kulüp önemli bir kamp  harcamasının önüne geçmiştir.

Buda yetmedi! Basketbol takımı için Ataşehir’de 12.500 kapasiteli Fenerbahçe Ülker Arena  Spor Kompleksi inşa edildi.

Fenerbahçe Spor kulübü bugün bu tesislerle Avrupa’nın bir çok kulübünün sahip olamadığı zenginliğe sahip bir camia konumuna geldi.

Aziz Yıldırım başkanlığı döneminde Fenerbahçe  5 ana dalda şampiyonluklar yaşamış bir kulüp olarak tarihe geçti.(2010-2011 sezonu)

Futbolda 6 şampiyonluk ve hep ikincilikler, Şampiyonlar liginde çeyrek final, Uefa kupasında yarı finali  yaşamış bir kulüp olarak tarihteki yerini aldı.

Basketbolda şampiyonluklara ambargo koyarken son iki yılda Euro Lig de Final Four’a kalan ve final oynayan tek Türk takımı.
Kadın basketbolda ezeli rakibinin şampiyonluk ambargosuna son verip üst üste şampiyonluklar kazanarak kadın basketbolda başarıya ulaştılar.

Dünya starlarını transfer ederek  Türk futbolunun ufkunu açtı.

Bugün 30 yaş ve altında olanlar Aziz Yıldırım’dan başka Fenerbahçe’de başkan görmediler. Hep şampiyonluk içinde oldular.
Üç defa son maçta Türkiye’ de şampiyonluk kaybeden tek kulüptür Fenerbahçe. Aziz Yıldırım ile çıta hep yukarılarda olan Fenerbahçe artık hep başarıya odaklanmıştır. Bu yüzdendir Fenerbahçelinin başarısızlığı kabullenmemesi.

Aziz Yıldırım Fenerbahçe’yi büyütürken yaşadıkları sıkıntılar, uğradığı haksızlıklarda cabasıdır. Aziz Yıldırım bunca yaptıklarının karşılığı olarak cezaevine giden ve ‘’Darağacında olsak bile son sözümüz Fenerbahçe’’ diyebilen mert ve açık sözlü Fenerbahçe sevdalısıdır.

Cezaevinde bile başkan seçilen Aziz Yıldırım bugünler de sancılı bir dönemden geçmektedir. Futbol takımının istenilen ve arzulanan seviye de olmaması Aziz Yıldırım karşıtlarını harekete geçirip kongre rüzgarları estirmeye başlarlarken ne çabuk unuttular Aziz Yıldırım’ın yukarıda yaptıklarını!

Aziz Yıldırım yaptıklarının karşılığı olarak nerede diye başladığımız yazının cevabı,  aslında çok basit. ‘’Ayrıntılar detaylarda gizlidir’’ diye bir söz vardır. İşte Aziz Yıldırım’ın yeri de yukarıda ki detaylarda ‘’Efsane Başkan’’ olarak yerini çoktan almıştır.

Önemli olan Aziz Yıldırım’ın hakkını bugün verebilmektir. İlerde tarih zaten Aziz Yıldırım’ı altın harflerle yazacaktır. Tarih yazmadan önce yiğidin hakkını vermek Fenerbahçelilere düşmektedir.

Rahmetli İslam Çupi ’’Fenerbahçe büyüklüğü ne kupa büyüklüğü ne de şampiyonluk büyüklüğüdür. Fenerbahçe büyüklüğü öyle bir büyüklüktür ki, adı konamaz’’ derken, Aziz Yıldırım’ ın büyüklüğü de sportif başarılarlarla ölçülemez.

Aziz Yıldırım’ın büyüklüğü bir başka büyüklüktür. Bunu zamanla tüm Fenerbahçeliler ve spor camiası daha net anlayacaktır.


1 Kasım 2016 Salı

TASMALI KÖPEKLER İŞ BAŞINDA

TASMALI KÖPEKLER İŞ BAŞINDA!

3 Temmuz sürecini organize eden kumpas sahiplerinin dizayn ettiği spor medyası son günlerde yine aralıksız bir şekilde Fenerbahçe’ye ateş etmeye başladılar.

Malum bu kumpasın dizayn ettiği futbolda öncelik Galatasaray’dı. Galatasaray’ı şampiyon yapmak, aradaki farkı kapatmaktı. Bunu başardılar. Daha sonra ki proje ise Beşiktaş üzerine kuruldu. Bu senenin proje takımı yıne Beşiktaş’tır. Sezon sonunda bin türlü ayak oyunları ile güçlendirilen Beşiktaş’ı daha ligin 1. Haftasında şampiyon ilan ettiler. Fakat beklenmeyen sakatlıklar, hesapta olmayan puan kayıpları, Fenerbahçe’nin son iki maçını kazanmış olması sonucunda ekranlara çıkan kumpasın tasmalı köpekleri  algı operasyonunu derinleştirerek  Fenerbahçe’nin bir şekilde önünü kesmenin hesaplarını yapma girişimini son sürat yapmaya devam ediyorlar.

Türkiye’de Fenerbahçe’den başka diğer iki büyük hatta  Başakşehir gibi sürpriz yapan bir takım varken sürekli Fenerbahçe konuşulmaktadır. Bunun nedeni açık ve nettir. Fenerbahçe düşmanlarının yürüttüğü bu sistem Fenerbahçe üzerine kurulu olup, Fenerbahçe’yi baltalamaktan başka bir şey değildir.

Hatırlanacağı gibi Rize’de 5 gollü farklı kazanıp şampiyonluğun en büyük adayı konumuna gelen Fenerbahçe otobüsü maçın ardından kurşunlanmış ve o gün şampiyonluk Fenerbahçe’den  çalınmıştı.
Pazar akşamı Fenerbahçe yine 5 farklı bir skorla galip gelmesiyle birlikte kumpasın medya ayağı Mehmet Topal’ın penaltısı için verilen karara, maçın hakemini ve Aziz Yıldırım’ı topa tuttular. Mehmet Topal’ın penaltısı kadar tartışılan ve konuşulan bir penaltı hatırlamıyorum.
Fenerbahçe seyircisi gaza boğuldu, takım otobüsü kurşunlandı, Mehmet Topal kurşunlandı bu kadar konuşulmadı ve tartışılmadı. Bu resmen düpe düz Fenerbahçe üzerine kurulan kumpasın medya kanadındaki tetikçilerinin Fenerbahçe’nin önünü kesme oyunudur.

Fenerbahçe lehine verilen penaltı, Fetöcülerden, ülkeyi kana bulayanlardan daha büyük bir suç olmuş gibi ekranlarda bağıra bağıra konuşan ahlak yoksunu tasmalı köpeklere Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin dur demesi gerekmektedir.

Daha düne kadar ekranlarda ‘’Fenerbahçe yarıştan koptu, bu takımdan bir şey olmaz’’ diyenler son iki maçtan sonra neden ‘’ her şeyi ayarladılar bu hakemler Fenerbahçe’yi şampiyon yapacaklar’’ diye yaygara koparıyorlar açıkçası anlamakta güçlük çekmekteyim.

Fenerbahçe’nin 5 farklı galibiyetinden sonra insanın aklına gelen bir Çin atasözü  derki; ‘’Mahalledeki köpeklerin aynı anda havlaması tesadüf değildir.’’ Kumpasın medya kanadında  görevlendirilen bu ahlak yoksunu  tasmalı köpekler kumpasın medyadaki kadrolu köpekleridir. Bunların görev tanımları ‘’algı operasyonunu medya kanalı ile yaymak ve yapmak üzerine kurulmuştur.’’  Hepsinin birden havlaması Fenerbahçe’nin en ufak bir kıpırdanmasını görmelerinden kaynaklanmaktadır.

Ülkenin bunca sorunu varken, ekranlarda bu tasmalı köpeklerin hala Fenerbahçe konuşuluyor olmaları, bunların ülke sevdasından uzak yaratıklar olduklarını ortaya çıkartmaktadır. Çünkü bunlar da ülkeyi bölmek, parçalamak isteyenlerin  futboldaki, futbolun Fenerbahçe’ye karşı oluşturulan kumpasın darbecileridir.

Türkiye hukuk devletidir. Hukuk gerekeni yapsın, demokrasi kılıcı insin ki gerçekler ortaya çıksın. Yargıtay kararını biran önce açıklasın ki 3 Temmuz bitsin.

Böylelikle  bu tasmalı köpekler de tasmalarından kurtulup  kendi çöplüklerinde  birbirlerine havlamaya başlasınlar.


21 Ekim 2016 Cuma

ALA KEÇİ HER SENE PÜSKÜLLÜ OĞLAK DOGURMAZ

ALA KEÇİ HER SENE PÜSKÜLLÜ OĞLAK DOĞURMAZ

Fenerbahçe bu sezon tam manası ile kabus yaşıyor. Bu kabusun da kolay kolay geçeceğini sanmıyorum.

Neden mi derseniz?

3 Temmuz’da paramparça edilmek istenilen Fenerbahçe bu sezon tam manası ile paramparça. 3 Temmuz’un saha içi yansıması bu sene takıma yani saha içine yansıdı. 3 Temmuz ve sonrası sürekli Fenerbahçe üzerine oynanan oyunlar bu sene tam manası ile meyvesini verdi. Fenerbahçe 3 Temmuz sürecinde taraftarı ile bütünleşerek ayakta kaldı. Taraftar koca çınarın yok olmasına müsaade etmedi. Fakat bu sezon yine geçen sezonun bitimi ile birlikte başlatılan algı operasyonu taraftar ve takım üzerinde etkili oldu. Sezonun bitimi ile birlikte taraftara kombine almayın, forma almayın, maçlara gitmeyin diye yapılan algı operasyonu sonucunda taraftarlar maçlardan el ayak çekerken, Fenerium mağazaları da bu algıdan nasibini aldı. Taraftar desteğinden yoksun olan Fenerbahçe sezona tarihinin en kötü başlangıcını yaptı.

Başka bir etken ise yine bu algı operasyonun içerisinde yönetim içinde takım üzerinde yapılan yanlışlar da eklenince ortaya kocaman bir kabus çıktı. Son 20 sezondur hep sıralamada ilk iki sırada yer alan Fenerbahçe’den bu sene aynı başarıyı beklemek mum ışığında ceviz toplamaya benzer.

Bu durumdan Fenerbahçe’nin kurtulması bir hayli zor gözüküyor. Çünkü ‘’balık ağa girdikten sonra aklı başına gelir’’ ata sözü bile Fenerbahçe’nin aklını başına getirmeye yetmeyecektir.
Bu bir süreçtir. Sürecin adı 3 Temmuz sürecinin saha içi yansımasıdır.
Türk futbolunda Fenerbahçe üzerinden oynanan oyunlar temizlenmedikten sonra Fenerbahçe rahat nefes alamaz.

Sorun asla ve asla Aziz Yıldırım ya da hoca sorunu değildir. Bunu iyi görmek lazım. Sorun ülkenin içinde bulunduğu sorunların, futboldaki versiyonu Fenerbahçe’ye yansıtılmasıdır.

Bu nedenle Fenerbahçe şampiyonluklar takımı olsa da bu sene sıralamadaki yeri ilk beşin üzerinde olacaktır. Bunun için taraftarların algı operasyonlarına boyun eğmemeleri koca çınarları, aşkları Fenerbahçe’yi ayağa kaldırmaları gerekir. Maçlara gidilmelidir. Stat doldurulmalıdır. 

Fenerbahçelilik böyle bir günde ortaya çıkar.

Bir ata sözü vardır ‘’ Ala keçi her vakit püsküllü oğlak doğurmaz’’ diye. İşte bu senede Fenerbahçe’den şampiyonluk beklenemez.

Bu sene öyle ya da böyle bitecektir. Fakat gerçekleri görüp taraftar ve camianın ileri gelenleri taşın altına elini sokma zamanıdır.


http://www.hurriyet.com.tr/avcilar-sahilde-spor-ve-yoga-40254741


13 Ekim 2016 Perşembe

FATİH TERİM SAHTE İMPARATOR

FATİH TERİM SAHTE İMPARATOR

Fatih Terim sınırsız yetki ile donatılan tek hoca.
Fatih Terim diğer kulüplerin kriz ortamlarında şampiyonluklar kazanan tek hoca.
Fatih Terim Türk tarihinin en iyi kadrosuna sahip olan GS’nin Türkiye ve Avrupa başarısında kahraman gösterilen tek hoca.( Başarı Hagi ve arkadaşlarının).
Fatih Terim ülkede en çok kazanan futbol adamı.( Başarı sıfır)
Fatih Terim egosu tavan yapan tek hoca.
Fatih Terim’i Terim yapan Ulusoy, Ağar ve Mesut Yılmaz yanında olmayınca başarısız olan tek hoca.
Fatih Terim ülke menfaatini kibrine, egosuna değişen tek hoca.

Fatih Terim teknik, taktik ve kadro seçimlerinde hep yanlış yapan fakat şansı yanında olan tek hoca.

Fatih Terim çok üst düzey bir hoca değil diye 20 senedir haykırıyorum. Fakat her zaman denize düşen yılana sarılır misali hep Ülke Federasyonu ve Galatasaray bu adama sarıldı. Bu adamdan medet umuldu.
Bir daha Galatasaray’da çalışmam dedikten sonra şike sürecinde Türk Futbolunun sancılı döneminde tekrar GS’ye antrenör olup diğer kulüplerin kriz ortamında şampiyon olup tekrar gündeme oturup, parayı görünce milli takımı geçip GS’den kovulan bir hoca.
Bunca zaman Terim egosu ile medya ilişkileri ve hep arkasına birilerini alarak bu günlere geldi. Şuan ki Milli Takım tatsız, tuşsuz, ne oynadığı belli olmayan bir takım. Bu eser Fatih Terim’indir.
Nitekim İtalyan Futbolunun efsane ismi Andrea Pirlo, Fatih Terim gerçeğini tek dile getiren kişi olarak Fatih Terim hakkında ki düşüncelerimi adeta doğrulamaktadır.
Terim'in Milan'ın başında olduğu dönemde deneyimli teknik adamla çalışan Pirlo; ‘’Terim'i taktiksel bilgisizlik ile suçlarken, motivasyonunun ise güçlü’’ olduğu yorumunu yaptı.
Artık bu gerçeği Türk Futbol yetkililerinin de görmesi gerekir. Fatih Terim’e haddinde fazla itibar, harcayamayacağı kadar para verdi bu ülke.

Bu ülkede gerçek futbol adamları Mustafa Denizli ve Şenol Güneş’tir. Şenol Güneş her gittiği takımda bir iki yıldız ve mutlaka gol kralı çıkartırken, Mustafa Denizli bu işin duayenidir.
Asıl İmparatorlar Şenol Güneş ve Mustafa Denizli’dir.

Fatih Terim ise İmparator değil Adana’ lı bir kabadayıdır.

5 Ekim 2016 Çarşamba

Halı Saha Maçlarındaki Dram

Halı Saha Maçları Bir Tutku  Olduğu Kadar Aynı Zamanda da Bir Dram!

Neden mi?

Futbol  7’den 70’e herkesin ilgisini çeken bir tutku. Her yaş grubu mutlaka bir şekilde futbolla tanışır. Kimileri profesyonel  anlamda kimileri amatör olarak futbolun içinde yer alırlar.
Halı saha maçları tutkunun ötesinde olan bir durumdur. En kolayı gibi görünen halı saha maçları en zor olanıdır. Zor olmasının nedeni 14 adamı bir araya getirip aynı amaç doğrultusunda bir arada tutmak  gerçekten zordur.

Halı saha maçları halı sahayı ayarlayan ve bir arada top oynayacak adamları bir ara getiren kişi için aslında kocaman bir dramdır.

Nedenine gelince,

Maçlar genelde yediye yedi oynandığı için maçı organize eden için diğer 13 kişiyi ayarlamak oldukça beyin yorucu bir iştir.
Halı sahayı ayarlamak, saati ayarlamak, daha evvelden aranıp maç teklifi yapılan arkadaşları tekrar arayıp saat bildirmek, maça gelmeyip son dakika golü atan arkadaşların yerine alelacele telefon rehberine bakıp yeniden gelmeyenin yerine mevki adamı çağırmak oldukça zahmetli bir iştir., İçindeki futbol oynama arzusuna rağmen oynayamamak gibi bir dizi sorunsalın bünyede oluşturduğu ruhsal bir drama sahne olmaktır halı saha maçları organizasyonları. Ayrıca kişiye yüklenen telefon masraflarıda bu işin başka bir cabasıdır.

Birbirini sevmeyen arkadaş gruplarını bir araya getirmemek ve tatsızlık* çıkmaması* için elinden geleni yapan, ama adam eksikliğinden kaynaklanan sorunlar yüzünden bu grupları bir arada oynatarak düzelirler ümidiyle yaşayan*, iki ucu boklu değneğe* sahiptir organizatörün dramı.

Bu dram sadece yukarıda ki sorunlarla da sınırlı kalmıyor elbette. Bir maçta maça gelenler sadece topunu oynayıp giderken, maçı organize eden organizatör bir sonraki maçı düşünür. Bir sonraki rakibi, sahayı, maçın oynanacağı saati ve oynatacağı oyuncuları düşünür. Diğer oyuncular için bir maç bitmiştir. Fakat organizatör için biten maçın ardından daha oynanmayan maç oynanmaya başlanmıştır.

Ayrıca, halı saha maçları az da olsa maliyetli bir iştir. Saha parası, top parası, forma parası vb. küçük masraflar vardır. Takım arkadaşlarından bu paraları toplamak organizatörün işi olup, işin en zor yanıdır. Param yok diyene tamam biz hallederiz denip oyun oynamak isten kişiniz şevkini kırmamaya çalışır maç organize eden kişiler.

Bir de sürekli geç kalmalar söz konusudur maçlara. Alışkanlık haline gelmiştir maçlara geç kalmak ya da tam saatinde gelmek. Bu durum bile tutkuyu drama çevirmeye yetmektedir.

En büyük dram ise, bir iki maç kadroya yazılmadığını gören kişilerin attığı triplerdir. Bu triplere göğüs germek organizasyonu yapan kişi için gerçekten zordur. Herkes her maç oynamak isterken adam fazlalığında çağırılmadığını gören kişilerin tribi çekilecek bir durum olmamasına rağmen yine organizasyonu yapan kişi ya da kişiler yılmadan bu özveri içinde var olmaya devam ederken takdiri en az hak eden kişilerdir.

Ve bunca uğraşa ve emeğe rağmen maç organizasyonunu yapan kişiler için  kaçınılmaz sondur  ‘’İstenilmeyen adam’’ olmak.

İstenilmeyen adam olmak tutkunun dramla bittiği andır organizasyonu yapan kişiler için.

Böylelikle yeşil sahada aranan mutluluk çoğu zaman organizasyonu yapanlar için ruhsal hezeyan ile son bulmaktadır


8 Eylül 2016 Perşembe

Vamı Düşünüp Öğüt Alan ?

VAR MI DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALAN ?

15 Temmuz darbe girişimi sonrası Türkiye’de cemaatlerin varlığı ve faaliyetleri tekrar tartışılır duruma geldi.

Açıkçası ben aklım erdiğinden bu güne kadar bu cemaatler konusunda tavrım hep net oldu. Hep bunların din ile bir bağlarının olmadığını, din adı altında başka bir amaç içerisinde olduklarını her fırsatta, her ortamda  dile getirmekten asla çekinmedim.

15 Temmuz ile birlikte bu gün bu haklılığımın gururunu yaşıyorum.

Aslında Türkiye’de cemaatlerin hiç tartışılmaması gerektiğini varlıklarının ülkeye zarardan başka bir şey olmadığını Atatürk net bir şekilde ifade etmiştir. Cemaat liderleri dini kullanan aktörlerdir.
Bu aktörlerin ve arkalarından sürükledikleri insanların varlıkları cemaat adı altında bir topluluk oluşturmaktadır.
Atatürk’ün dini kullanan bu aktörlerle ilgili söyledikleri son derece yerinde bir tespit olup, bu söylemler bu gün günümüzde var olan tehlikeyi gözler önüne sermiştir.

Atatürk; Bunca yüzyıllarda olduğu gibi, bugün de, milletlerin bilgisizliğinden ve bağnazlığından yararlanarak bin bir türlü siyasi ve kişisel amaç ve çıkar sağlamak için, dini alet ve araç olarak kullanmak girişiminde bulunanların içeride ve dışarıda olan bu varlıkların varlığından söz ederken, dini kullanların tehlike boyutlarını bizlere anlatmaya yeterlidir.

Bu tehlike,15 Temmuz gecesi içerde ki ve dışarda ki güçlerin birleşmesi ile gerçek yüzünü bir daha gösterip ülkenin başına gelenler, millete ve vatana yaşatılanların acısını bugün iliklerimize kadar yaşamaktayız.

Bu nedenle ıslarla Türkiye’de cemaatlerin faaliyetlerinin durdurulması gerektiğini, durdurulmuyorsa da bu cemaatlerin devlet gözetiminde tutulmaları,kesinlikle bunlara, devlet kadrolarında yada kademelerinde görev verilmemesi gerektiği düşüncesindeyim.

Cemaatlerin varlıkları ülkeye ve insanlara hurafe sokmaktan, insanların aklını karıştırıp, beynini sulandırmaktan başka bir işe yaramadığını varlıklarının insanlar arasında ayrışmaya, bozgunculuğa sebebiyet verdiğini hayatın her aşamasında görmekteyiz.

İnsanların aklını nasıl karıştırdıklarını  FETÖ ( Terör Örgütü) ve İSLAMOĞLU cemaatine bakarak, iki farklı cemaat olan grupların sapkın düşüncelerini bir araya getirip açıklarsak net bir şekilde anlarız.
İslamoğlu ‘’Kur’an nazil olduğu toplumlara yeterliydi ama bize yetmez. Çünkü aramızda 1400 yıllık bir zaman var. Dil farkı var, kültür farkı var. Yazdığım kitaplar, bu farkı kapatıp Kuran’ın anlaşılması içindir’’ diye açıklaması ile Fetullahçı Terör Örgütü’nün ( FETÖ) Adana’da tutuklanan milli eğitim imamı M.D. İfadesinde ‘’ Gülen Peygamberimizden sonra gelen kişidir. O Kuran’ı Kerim’in eksik yanlarını tamamlıyor’’ sözleri son derece tehlikeli olduğu gibi Kuran’a ve İslam’a hakarettir.

Halbuki Kur’an öğütler ile doludur. Bizlere düşünmemiz için, doğru yolu bulmak ve doğru yolda gitmemiz için hep öğüt verir.
Nitekim Nahl suresi 90. Ayette aynen şunları söyler; ’’ Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.’’

Nasıl oluyor da bizler bu öğütleri anlamayacak kadar cahiliz de, İslamoğlu ve Fetö akıllı?

Öğütler 1000 değil 10000 yıl geçse de değişmez ve ilk gün ki gibi geçerliliğini ve güvenirliğini korur. Yine Kuran’da biz insanlar için çok yerde ‘’ akıl sahipleri’’ diye başlayan ya da biten birçok ayet vardır. Kur’an; anlayanlar için son derece açık ve nettir.

Yukarıda verdiğimiz iki sapkın örneğe bakıp yola çıkarsak; bu cemaatlerin kullandıkları yollar farklı olsa da varmak istedikleri hedefler aynı olduğunu gözlemliyorum. İnsanlar arasında ayrımcılık yapmak, bozgunluk çıkarmak, din perdesinin arkasına saklanarak gizliden gizliye din  düşmanlığı yapmaktan başka bir açıklaması olamaz.. Bunları yaparken de ülkeye verdikleri zararı, oluşturdukları kaosu göz ardı edemeyiz.

Bunların söylemlerinde kullandıkları yöntemleri, kelimeleri nasıl şeytanca kullandıklarını, düşünce ve fikirlerini insanlara empoze ederken batıl düşüncelerin ana temaları olduğu gerçeğini görmezlikten gelemeyiz.

Yine aynı şekilde hakkında erkek çocuğuna cinsel sapıklık suçundan verilen ceza ve mahkeme kararı olan bir kişi ile, vatana, millete kast eden, kurşun sıkan, ülkede iş savaş çıkarmak için devletin tüm imkanlarına kullanarak milletin üzerine bomba yağdıran, ülkeyi savaş alanına çeviren Fetö Terör Örgütü liderine din adamı demek büyük bir cehalettir..
.
Yüce Rabbimiz Kuran-ı Kerimde defalarca bizi düşünmeye davet ederken, neden Kuran’ı açıp okumayıp da bu tür insanların peşinden gidip, söylemlerine inanarak bunların  yanında saf tutarak cemaat oluşturulduğunu açıkçası anlamış değilim
.
Biz Müslüman olan insanlara Yüce Rabbimizin vermiş olduğu akıl yeter. Hiçbir cemaatin fikir ve düşüncelerine ihtiyacımız yoktur. İhtiyacımız olan her şey Yüce Kuran’da ve Peygamberimizin hadislerinde mevcuttur.

Ne diyor Yüce Yaratan Kamer Suresi 22. Ayetinde ’’ Andolsun biz, Kur'anı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan’’?


25 Ağustos 2016 Perşembe

KAÇAMAZSINIZ HESAP VERECEKSİNİZ

KAÇAMAZSINIZ, HESAP VERECEKSİNİZ!

3 Temmuz sürecinde Fenerbahçe’nin şike yapmadığını bile bile yazılı ve görsel medya da, yargı da, emniyet de ve her yerde Fenerbahçe’ye karşı oluşturulan infaz çeteleri olarak sizler başta Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe camiasından özür dilemelisiniz.

Başta kumpasın medya ayağını oluşturan sizlerin gazeteci olarak en büyük göreviniz neydi?

Hatırlamak istermisiniz, mesleğinizin önem ve değerini?

Halka doğru ve dürüst haber iletmek, bunları objektif olarak taraf olmadan, haklı ya da haksız aramadan gerçeği tüm çıplaklığı ile yansıtmak, bunları yansıtırken insan ve toplum değerlerine önem vermek, toplumsal, siyasal, kültürel ve hayatın her alanında olanları çıplaklığı ile tarafsızca gözler önüne serebilmek, sererken de iftira, hakaret, lekeleme, saptırma, asılsız söylenti ve dedikodulardan uzak durarak, sonuçları ne olursa olsun gerçeklikten ve doğruluktan ödün vermemek değilmidir gazetecilik?

Sizler ne yaptınız?

Durun ben size, siz bugün sığındığınız ‘’sosyal medya hesaplarımız çalınmıştı, onları yazanlar bizler değildik’’, ya da ‘’beyinlerimiz uyuşturulup satın alınmıştık ekranlarda konuşurken’’ demeden sizin yaptıklarınızı size hatırlatayım.

• Ağızlarınızı doldura doldura kudurmuş köpekler gibi saldırdınız Aziz Yıldırım’a Fenerbahçe’ye.
Oluşturulmak istenen algı operasyonuna öncülük ettiniz.
• Sizler ekranlarda, köşe yazılarınızda kıvırdıkça kıvırdınız. Okyanus ötesinde yaşayan haine destek çıktınız.
• Sizler medyada şarlatanlık yaparak, insanları yanlış yönlendirdiniz. Meydanı boş bulup TV, TV gezip salladıkça salladınız.
• Şike davası savcısına, hakimine, emniyet ayaklarına methiyeler düzdünüz. Halkın takımı Fenerbahçe’ye yapılan operasyona zil takıp oynadınız.
• Aziz Yıldırım’ı yerden yere vururken kişilik haklarını hiçe saydınız. Yüzünüz kızarmadan yalanı gerçek gibi konuştunuz.
• Vurun abalıya misali 100 yıllık çınara ve başkanına haince, alçakça, şerefsizce, hayasızca vurdukça vurdunuz.
• Kaleminizi ve kişiliğinizi Pensilvanya’ da bulunan haine satıp, kendinize haksız çıkar sağlayıp, kumpas üzerinden rant elde edip, terörü yaratanların yanında oldunuz.
• Fenerbahçe arı gibi sokulup linç edilirken helvasını dağıtmak için sıraya girip hainliklerinize her gün köksaldınız.
• Kumpasın içinde olan savcılarla, emniyetçiler ile işbirliği yapıp alçakça mesleki değerlerden uzaklaşıp kumpasa yardım ve yataklık ettiniz.
• Ülkede Fenerbahçe’ye karşı antipati oluşturulmasına öncülük ettiniz. Her gittiğiniz yerde, seminerde kupa Trabzonspor’un deyip yandaşlık yapıp taraf oldunuz.
• Köpek misali önünüze sahibinizce atılan kemiği yeme kargaşasında havladıkça havladınız.
• Ortada para sayma makinası yokken, yalan makinasını yanınızdan eksik etmediniz.
• Ekranlarda ağzınızda salyalar akarken, köşelerinizde kalemlerinizden gazete sayfalarına zehir akıttınız.
• Zamanı durdurup samanyolunda günlerce, aylarca kumpasçıların kıçlarını yalayıp durdunuz.
• Uefa’ya  Cas’a sahte deliller üreterek yardım ve yataklık ettiniz.
• Türk futbolunda Fenerbahçe’ye karşı kin, nefret, düşmanlık tohumlarını attınız.
• Fenerbahçe’nin milyon dolarlık kayıplarının oluşmasına sebebiyet verdiniz.

Bunları yaparken her akşam boy boy ekranları kaplarken şimdi neredesiniz? 



Sizde şeref, haysiyet, namus, ahlak yok mu?

Sizler o kumpas haberlerini yazarken ya da ekranlarda coştukça coşarken maddi manevi kazandıklarını yerken hiç mi utanmadınız?
Kişi ve kurumlara saldırmanın meslek ahlakına sığmadan yersizce, ahlaksızca saldırırken hiç mi vicdanınız yoktu?

Hangi amaç olursa olsun başta Aziz Yıldırım ve Fenerbahçeli yöneticilerin özel hayatlarını neden didik didik eşelediniz?
Duyumlarla, sahte bilgilerle kaynağını açıklamadan elde edilen bilgilerin gizliliğini neden doğruya ulaşmadan alçakça açıklamak için yarış içerisine girdiniz?

Bu nedenle sizlere gazeteci diyemiyorum. Sizler gazeteci olmayan akıl yoksunu zavallı şarlatan gurubusunuz.

Bu kumpasın içerisinde olan hakim, savcı polis ve TFF içerinde olanlara ise diyeceğim tek cümle var. Bunlar vatan hainidir. Vatan hainlerinden her türlü alçaklık ve kalleşlik beklenir. Bugün vatan haini oldukları için çoğu kaçak ve gözaltında.  Sizler belanızı çoktan buldunuz bile.

Hala açıkta olan ve Fenerbahçe düşmanlığı yapan medyadaki kumpasın bu ayakları hesap vermek zorundalar. Hesap verecekler. Fenerbahçe’nin kaybolan itibarını ve kaybedilen milyon dolarların geri alınmasına şahitlik yapmak zorundalar. Bizler yaptık, hep birlikte yaptık demek zorundalar.

Aziz Yıldırım ve Fenerbahçeliler bugün de 3 Temmuzda olduğu gibi dimdik ayaktadır.  Ya sizler yılan gibi manevra yaparak kaçacak, girecek delik arıyorsunuz kendinize.

Atalarımız nede güzel söylemiş; ‘’Keser döner sap döner. Gün gelir hesap döner’’ diye. Biz umutsuzluğa hiç kapılmadık, kimsenin hakkı kimsede kalmaz dedik. Gün olur devran döner dedik.

''Gerçeklerin bir gün ortaya çıkma gibi kötü huyu vardır'' diyen Aykut Kocaman'ın işaret ettigi o gün bu gündür!

Bugün! Kaçamazsınız, hesap vereceksiniz yüce Türk Milleti ve Adaleti önünde.