Spor özellikle de Fenerbahçe tutkum.Gerçeği yansıtmayan haksız yazılara karşı yazmak için buradayım

15 Eylül 2025 Pazartesi

Ortalık Yangın Yeri


Dün geceden sonra ortalık yangın yerine döndü. 
Önce Trabzonspor Belediye Başkanı, ardından Trabzonspor Kulübü Başkanı açıklamalar yaptı ve ortamı iyice gerdi.

Algı operasyonunu yapan taraf Trabzon’du!
Gün boyu sosyal medyadan salladıkça salladılar.

“Trabzonspor’un hakkı yendi, Fenerbahçe kollandı, golleri verilmedi, kırmızı kart hatalıydı” söylemleri ortamı gerdi… 
Hatta TS tarafı işi daha da ileri götürüp, “Fenerbahçe FETÖ’nün takımıdır, şikeciler iş başında ” algısını pompalamaya kadar vardırdılar.
Sonunda Fenerbahçe'de Ertuğrul Doğan istifa edene kadar kulüpler birliğine girmeme kararı aldı.
Türk futbolunda ortaya yeni bir kaos çıktı!

Dün geceye dönüp pozisyonlara bakalım:

Gol dedikleri pozisyon gol müydü? Hayır, açıkça fauldü.

Okay’ın pozisyonu kırmızı kart mıydı? 
Evet.

En Nesyri'nin golü gol müydü? 
Evet. Top çizgiyi geçti ama VAR uyudu, gol verilmedi.

Onuachu hakemi alkışladı, ikinci sarısı vardı. Peki verildi mi? Hayır.

Üstelik bir de İsmail’e gereksiz bir sarı kart çıktı.

Eee ne oldu?

Bu durumda Fenerbahçe nasıl kollanmış oluyor?
Golü verilmemiş, rakibe ikinci kırmızı çıkmamış, kendi oyuncusu da haksız sarı kart görmüş…

İşte algı böyle bir şey!
Trabzonspor “haklarımız yendi” diyerek ortalığı yangın yerine çevirdi.
Oysa dün gece hakkı yenen taraf Fenerbahçe idi.

Trabzon mağduriyet edebiyatıyla algı yaratmaya çalıştı.

Fenerbahçe’ye karşı kurulan algının özü de tam olarak budur.

O ADAM!

Futbolda bazı şeyleri maç oynandıktan sonra tartışmak, yorumlamak çok basittir. Oynanmış bir maçın üzerine saatlerce konuşabilirsiniz. Al geri, tekrar oynat, bir daha şuradan göster… Çünkü malzeme var önünüzde; elinizde mikrofon, karşınızda ekran… Oh, ne güzel dünya, konuş babam konuş!

Asıl önemli olan; oynanmış olanın üzerine değil, oynanmamış bir maçın kritiğini yaparken doğruları görebilmektir spor yazarlığı.

O adam diyor ki: “Futbol, akıl ve ayağın birleşmesidir sahada.”

Ben de diyorum ki: O ADAM! Futbol maçlarını yorumlarken yazılarına felsefe, psikoloji, edebiyat, mizah, tarih, aşk, sevgi, şiir katarak betimlemeler yapan… Bir anda maç yazısından farklı yerlere daldığımız, kendi kendimize gülümsediğimiz… Bilmediğimiz olayları bize aktararak bilgi edinmemizi sağlayan… Hayalleri geniş, hedefleri büyük olanları, daha maçlar oynanmadan “Benden söylemesi, bu futbolla bizi ham ederler” diyerek rüya âleminde olanları uyandıran…

“Çarşı”nın sadece bir tribün grubu olmadığını, sosyal alanda da giriştikleri mücadelenin ne kadar anlamlı olduğunu benim gibi bilmeyenlere anlatan… Tuttuğu takımın attığı golden sonra sevinçten havaya zıplayıp halının üzerine “güm” diye düşerek ses çıkaran O ADAM!

Yazılarında kavgadan, sataşmadan uzak; değişik, kendine has, hiç kimsede olmayan bir yazı karakterine sahip O ADAM!

Futbolun Serpil Hamdi Tüzün’ünü, Fatih Terim’ini gururla anlatan; bu ülkenin tüm çocuklarının şövalye ruhlu olduğunu gören… Teknik-taktiğin yanlışlarını önceden sezebilen, spor camiasının en kalbi muhabbetli O ADAMI: Orhan Can!

“Ah Bu Gençler” adlı yazısını okurken duygulanmamak, insanın içinin ürpermemesi mümkün mü?
👉 Ah Bu Gençler – Orhan Can (Cumhuriyet)

Teşekkürler, en kalbi muhabbetli güzel insan!

7 Eylül 2025 Pazar

Konya’da Deprem!

Konya’da Deprem

Konya’da oynanan maçta Türk Milli Takımı tam anlamıyla hüsran yaşadı. İspanyollara karşı sahada neredeyse hiç varlık gösteremedik.

Konya’daki ünlü düşünür, Allah dostu Mevlana bile bu akşam Türk Milli Takımı’nı hezimetten kurtaramadı.

Üzüldüğüm tek nokta, kaleci Uğurcan Çakır’ın inanılmaz kurtarışlarının boşa gitmiş olmasıydı. O kadar çok kritik müdahale yaptı ki yediğimiz goller, onun emeğini hiçe saydı. Yarın kimse onun müthiş kurtsrışlarını konuşmayacak.

Bu gece ne yazık ki herkes sınıfta kaldı. 
Milli takımda ne pas organizasyonu vardı ne oyun disiplini. Sahada adeta bir karmaşa hakimdi. Kimse ne yaptığını bilmiyordu. Plansız ve etkisiz bir görüntü sergilendi. Sonuçta maç 6-0 bitti ama yediğimiz goller bir düzineyi bulabilirdi. Çünkü oynanan oyun buna açıktı.

Stadyumu dolduran ve ekran başındaki milyonlarca taraftar bu sonuçla hayal kırıklığına uğradı.

Bence bu geceki sonuç, her haliyle bataklığa saplanan Türk futbolundaki gidişatın gün yüzüne çıkmasıdır. 
Futbolun içindeki herkesin artık şapkasını önüne koyma zamanıdır.

6 Eylül 2025 Cumartesi

AYKUT KOCAMAN GERİ Mİ DÖNÜYOR?

Fenerbahçe’nin efsane ismi Aykut Kocaman’ın bu günkü açıklaması  bende kulübe geri dönüş sinyalini verdi. Bu dönüş gerçekleşirse, Ali Koç ve yönetimi 7 yılın en doğru kararına imza atmış olacaktır.

“Fenerbahçe’nin bir neferi olarak, fayda sağlayacağıma inandığım ve mesleğimle ilgili hiçbir görevden kaçınmam söz konusu değildir. Fenerbahçe camiası; sorunlar yumağını çözebilecek kudrete, geçmişte olduğu gibi manipülatif söylemleri sonlandıracak dirayete sahiptir.”

Aykut Kocaman’ın bu sözleri, bende onun Fenerbahçe’ye geri döneceği izlenimini uyandırdı. 2018’de Ali Koç’un başkan seçilmesiyle sezon başında olaylı bir şekilde görevden alınması ve yerine Phillip Cocu’nun getirilmesi, o dönemin şartlarında Kocaman’a yapılmış en büyük haksızlıklardan biriydi. O günden bu yana Fenerbahçe bir türlü toparlanamadı. 
Her yıl yaşanan başarısızlıkların ardından tüm Fenerbahçelilerin ortak görüşü, “Aykut’un ahı var” şeklindeydi.

Bugün Ali Koç’un bu tabloyu fark etmiş olması muhtemel. 
Ne İsmail Kartal ile anlaşma sağlandı ne de yabancı bir teknik direktörle… 
Belki de Aykut Kocaman ile bir anlaşmaya varıldı. 
Önce Volkan Demirel açıklama yaptı.
''Sadece Aykut Kocaman'ın yanında ikinci adam olarak çalışırım" diyerek topu hem yönetime hem de Aykut’a attı. 
Bugün ise kamuoyunda yıllardır süregelen Aykut Kocaman  “Ali Koç varken Fenerbahçe’ye gelmez” ya da “Ali Koç Aykut’u asla Fenerbahçe’ye getirmez” algısı yerle bir oldu. 
Kocaman’ın son açıklaması, sanki kamuoyuna Fenerbahçe’ye geri dönüş sinyali verir gibiydi.

Şayet bu izlenimim doğruysa, Ali Koç ve yönetimi bu 7 yıllık süreçteki en doğru kararını vermiş olacaktır. 
Çünkü;
Aykut Kocaman, Fenerbahçe’de direnişin sembolüdür. 
Aykut Kocaman Fenerbahçe'nin ta kendisidir..

4 Eylül 2025 Perşembe

NEREYE KOŞUYORUZ?


Ülke insanı olarak meçhul bir girdabın içine kapıldık gidiyoruz.

Ahlak dediğimiz yüce kavram yerle bir olmuş vaziyette.
Güven ortadan kalktı. Bugün güveni bilen de tanıyan da yok!

Siyaset ülkemizde kirli, çürümüş, kokuşmuş bir hale dönüştü.
Eğitim, sağlık, adalet… 
Hepsi sıfırın altında kaldı.
Hukuk sadece kağıt üzerinde bir kelimeden ibaret hale geldi. Ülkemizde ruhu da yok, varlığı da yok!

İnsanlar birbirinden hep şikayet eder vaziyete geldi.
Dostluk, arkadaşlık, merhamet, dayanışma nerede kaldı?
Hepsi yok olup gitti...

Bir kesim menfaatinin kölesi olmuş, çıkar uğruna ruhlarını satmışlar.

Hırsızlık marifet gibi ortada dolaşıyor! Herkes çalmanın peşine düşmüş durumda.

Belli bir kesimde “çok şükür”ü diline dolamış!
Bilmezler ki şükür sadece Yüce Yaradan Allah’adır.
Seçtiğin, vekil yaptığın insana “çok şükür” edilmez!

Siyasetteki söz sahipleri sabah söylediklerini akşam inkar ediyorlar.
Hakikat, anlık çıkarların gölgesinde can çekişiyor ama yinede hayal satmaktan geri kalmıyorlar. 

Öyle ki güvensizlik bu milletin damarlarına işlemiş durumda. 
Metrobüslerde itiş kakış, sokaklarda huzursuz bir telaş almış başını gidiyor.
Apartmanlarda herkes yabancı
İş yerlerinde kimse kimseyi tanımıyor.
Bir “günaydın” ya da “iyi akşamlar” demek bile lüks hale geldi...

Sosyal medya hayata yön verir oldu.
Bir çok insan bu sosyal medya denen mecralar üzerinde kendini pazarlar hale geldi.

Dinin özünü halka anlatması gereken Diyanet, güven bunalımında çırpınıyor.
Diyanet TÜİK gibi siyasete hizmet etme yarışı içerisinde!
Camilerde imamı dinleyen, mahallede muhtara selam veren yok. Ama kimin umurunda!

Esnaf her gün etiket değiştiriyor.
Çarşıda, pazarda, markette, manavda, benzin istasyonunda fiyatlar borsa gibi hep yukarıya doğru tırmanıyor.

Bir mekana, eğlence yerine gidildiğinde kazıklanmamak mucize!
Fiyatlar şişmiş, vicdanlar sönmüş. İnsanlık nerede?

Namusun adı unutulmuş.
Televizyonlarda gündüz kuşağı programları rezillik saçıyor. Ahlaksızlıklar ekranlarda teşhir ediliyor kimse dur demiyor.

Dizilerde ihanet, yalan, yasak ilişkiler normalleştirilip halka sunulmaya hep artarak devam ediyor.
Kimin kimin koynunda olduğunun önemi yok, her şey “normalmiş” gibi sunuluyor.

Ve işte bütün bunları yan yana koyunca,
bu milletin pusulasının kırıldığını, rotasız bir şekilde meçhule sürüklendiğini görüyoruz.

Sonumuz hayır ola…

2 Eylül 2025 Salı

Çifte Standart! Mesut Özil & İlkay Gündoğan

Bugün, Türk futbolundaki çifte standardın en çarpıcı örneğiyle karşı karşıyayız!


Hatırlayın, Mesut Özil Fenerbahçe’ye geldiğinde kariyeri değil, pasaportu konuşuldu. “Türk ama Almanları seçti, kariyerinin sonuna geldiği için Türkiye’ye geldi” denildi. 
Kimliği tartışma konusu oldu, aldığı para polemik konusu yapıldı. Neredeyse pasaportu nedeniyle linç edildi...

Peki bugün aynı pasaporta sahip İlkay Gündoğan Galatasaray’a imza atıyor…

Ve ne mi oluyor?

Mesut’a yapılan eleştirilerin hiçbiri yok. 
Tek bir tartışma yok! 
Sosyal medyada dünya yuldızı diye lanse edliyor.
Televizyon ekranlarında kariyerine dair destanlar yazılıyor. 
İstanbul’a gelen uçağı canlı takip ediliyor. İlkay havaalanına indiğinde “çocukluk aşkına kavuştu” diye canlı yayınlar yapılıyor.

Oysa Mesut da Fenerbahçe’yi çocukluk aşkı olarak görüyordu.
Fenerbahçe'ye geldiğinde Alman pasaportu nedeniyle neredeyse hain ilan edildi...

İşte bu iki transfer, Fenerbahçe’ye karşı beslenen kin ve nefretin, taraflı algı operasyonunun açık ve net tablosunu ortaya koymaktadır.
Fenerbahçe düşmanlığını görmek isteyenler, bu tabloya bir baksın, durumu karşılaştırsın ve düşünsün. 
Acaba bu durumu yaratanlarda utanma duygusu olacak mıdır...?

Not: Benim şahsi fikrim GS İlkay Gündoğan'ı alarak büyük iş yapmıştır.
Tepkim sadece o gün Mesut'a yapılan haksız eleştirileredir...

Önce Vatan

Türkiye gerçekten ilginç bir ülke!

Hayatın her alanında yaşananlar ve konuşulanlar çabucak unutuluyor.
Bir anda pembe hayaller kurulabiliyor.
Olması mümkün olmayan dualara “amin” deniliyor; gerçekleşmesi zor şeyler üzerine yorumlar yapılıyor, olmayanlar hakkında fikirler üretiliyor.

Toplum büyük ölçüde sosyal medyanın etkisi altında ve insanlar adeta bu platformlar üzerinden birbirleriyle bir yarışın içine girmiş durumda.

Televizyon ekranlarındaki yorumculardan tutun, gazete köşelerindeki yazarlara ve YouTube’daki içerik üreticilerine kadar herkes kendi penceresinden konuşuyor. Ülkede her şeyin yolunda gittiği izlenimi pompalanıyor.

Oysa işin özüne bakıldığında, bize gösterilen bu manzara pek de umut verici bir gelecek sunmuyor.
Gizlenen gerçeklerin ardında puslu bir ufuk ve sert esen bir rüzgâr var.

Ülkenin insanları olarak bu gidişattan bir an önce kurtulmamız gerekiyor.
Yapmamız gereken, hayallerden sıyrılıp gerçekçi olmak!
Aksi takdirde manzara daha da kararacak ve bizi hızla üçüncü dünya ülkesi olma yoluna sürükleyecek.

Unutmayalım, bu tabloyu değiştirecek olan yine biziz.
Yeter ki daha gerçekçi olup meçhule sürüklenen bu gemiyi doğru rotaya sokabilelim...

Anlayana!

1 Eylül 2025 Pazartesi

Uğurcan Çakır Transferinde Çifte Standart!

Uğurcan Çakır Transferinde Çifte Standart!

Uğurcan Çakır’ın Fenerbahçe’ye transfer ihtimali gündeme gelir gelmez medyadaki “algı ustaları” ortalığı yangın yerine çevirdi. Fenerbahçe’nin bu transferi gerçekleştirmemesi için ellerinden geleni yaptılar. “Camiasız kalırsın” diye Uğurcan’a baskılar yapıldı, Trabzonspor Başkanı Ertuğrul Doğan bile Fenerbahçe’ye kapıları sonuna kadar kapattı.

Ama iş Galatasaray’a gelince tablo bugün birden değişti. Galatasaray için arka bahçe kapıları ardına kadar açıldı, tek bir eleştiri bile yükselmedi. Bu tablo bize şunu net bir şekilde gösteriyor: Son 20-30 yıldır Trabzonspor, Galatasaray’ın adeta arka bahçesi olmuş durumda.

Oysa Fenerbahçe bugüne kadar Trabzonspor’un tüm haklarını savundu, her fırsatta destek verdi. Buna rağmen Trabzonspor, Fenerbahçe’ye düşman edilmeye çalışıldı. Galatasaray ise yıllardır Trabzonspor’un elinden futbolcuları aldı, kaçırdı, kışkırttı; buna rağmen Trabzonspor’un Galatasaray’a “yoldaşlık” yapması hiç eksilmedi.

Eğer bugün Uğurcan Çakır’ı Fenerbahçe alsaydı sosyal medya ve bazı spor yazarları bu transferi “kriz” diye pazarlıyor olacaktı. Galatasaray devreye girince ise tüm bu tartışmalar bir anda bitti. 
İşte Türk futbolunun yıllardır değişmeyen çifte standardı bu!

Türk futbolundaki bu çifte standart artık saklanamaz hâle geldi. Bugün Uğurcan Çakır transferi üzerinden oynanan oyun, aslında yıllardır süren düzenin küçük bir özeti. Fenerbahçe’ye karşı kurulan bu ittifak, Galatasaray’a açılan bu “arka bahçe” zihniyeti değişmedikçe Türk futbolu asla adil olmayacak.

Ama Fenerbahçe bu düzeni de yıkacak! Çünkü tarih bize gösterdi ki  ateş bir kere yanmaya başladı mı, hiçbir “arka bahçe” bu ateşi söndüremez. 

O ateş yanmaya başladığında, bu günün algıcıları, düzenin figüranları, oyunun baş rolündeki oyuncuları yarın o ateşin sıcaklığında hesap verecekler!

Biline ki hesap günü çok yakındır...

31 Ağustos 2025 Pazar

Siz Önce Aynaya Bakın!

Ey Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar…
Siz önce aynaya bakın!

Okan Buruk “Şinanada yavrum Şina Şinanay” diye Fenerbahçe’ye küfrettiğinde neredeydiniz?
Durun ben söyleyeyim:
Çayınızı yudumlayıp sessizce izlediniz.
Belki de kıs kıs güldünüz.

Niye kıyamet koparmadınız?
Niye biriniz çıkıp “Hocam ayıp oluyor” diyemediniz?

Bugün Kerem Aktürkoğlu “Fenerbahçe Türkiye’nin en büyük ve en şerefli kulübüdür” dedi diye linç ediyorsunuz.
Adamı milli takımdan kesmekle tehdit ediyorsunuz.
Siz kimsiniz?
Bu otoriteyi kim verdi size?

Okan Buruk’un hakaretine tek kelime edemeyen sizler, bugün mertlik dersi veremezsiniz.
Bu ülke sizin babanızın malı değil!
Futbol da sizin tapulu mülkünüz değil!

Siz futbolun efendisi falan değilsiniz.
Siz yorumcu bile değilsiniz!
Sadece yıllardır kaostan beslenen iki ekran figürüsünüz.

Kavga çıkararak, fitne tohumları ekerek Türk futbolunu kirleten bu tavrınız artık kabak tadı verdi.

Önce aynaya bakın. 
Sonra konuşun!

Mourinho gitti, Fenerbahçe güneşi yeniden doğdu

Mourinho gitti, Fenerbahçe güneşi yeniden doğdu.

Mourinho’lu uzun bir kışın ardından sarı-lacivert semalarda sabahın ilk ışıkları belirdi. Değişim rüzgârları, onun gölgesini geride bırakıp esti; Fenerbahçe bu rüzgârla kanatlanan yırtıcı bir kuş gibi deplasman yoluna düştü. Karşılarında Başkent ekibi Gençlerbirliği’nin mütevazı ordusu vardı; fakat Fenerbahçe’nin yüreğinde bu gece mütevazılığa yer yoktu.

Saha daha ilk dakikalarda sarı ve lacivertin fırça darbeleriyle boyandı. El Nesyri savaş meydanına inmiş bir gladyatör gibi oynadı; İrfan Can, her dokunuşunda şimşek çaktıran bir coşku taşıdı topa. Sağ kanatta oyunu bir satranç ustasının sakinliğiyle yönetti; ne acele etti, ne de bekledi. Futbola duyduğu özlem her hareketinden belliydi.

Arşi Brown fırsat kollayan bir avcı sabrıyla oynadı. 
Skriniar, defanstan çıkarken paslarını ağırdan aldı; oyuna bir heykeltıraşın sabrıyla şekil verdi. O sabır Fenerbahçe’nin öfkesini törpüledi belki ama takımın oyununu olgunlaştırdı.

Nene, topla ilk buluşmasında sahaya bir kıvılcım düşürdü. Çabukluğu ve zekâsıyla golünü atarak Fenerbahçe’nin ruhuna dinamizm kattı.

Alverez ise başka bir hikâye yazdı bu gece. Riskten uzak durdu; pas yaptı, boşluklara sızdı, kendini doğru yerlerde gösterdi. Seyirci, ondan şimşek çakmasını bekledi ama o, gökyüzünde sessizce süzülen bir yıldız gibiydi. 
Cesur muydu, yoksa temkinli mi? Bu sorunun cevabı hâlâ sahada saklıydı.

Ve Talisca… Gecenin sönük yıldızlarındandı. Sahada parlaması beklenirken ışığı puslu bir ay gibi soluktu. Bu oyun arzusu, bu oyun şekli ona yakışmadı; ruhu sanki başka bir diyarda dolaşıyor, bedeni sadece yeşil çimlerin üstünde süzülüyordu. Taraftarın sabırsız bakışları onun gölgesini daha da büyüttü.

Ama bu gece Fenerbahçe’nin gecesiydi. Tribünlerden yükselen sesler Kadıköy’den kopup gelen bir meltem gibiydi.
Mourinho’nun soğuk gölgesi artık mazide kaldı; Fenerbahçe, Ankara’da Atatürk’ün ışığı altında kendi destanını yeniden yazmaya başladı.

30 Ağustos 2025 Cumartesi

Fenerbahçe’nin Tek Çıkış Yolu: Öz Evlatlarına Dönmek

Fenerbahçe’nin Tek Çıkış Yolu: Öz Evlatlarına Dönmek

Mourinho dönemi büyük bir hüsranla sona erdi. 
Büyük umutlarla getirilen, dünya futbolunun en çok konuşulan isimlerinden biri olan Mourinho, sarı-lacivertli camiaya çare olamadı. 
Jose Mourinho’nun Fenerbahçe macerası, kısa sürede büyük bir hayal kırıklığına dönüştü. Portekizli teknik adam, sahada beklenen etkiyi yaratamadığı gibi, kulübün mali yükünü de artırdı. Milyonlarca avro alan Mourinho, hiçbir başarı elde edemedi. Üstelik kulüpten aldığı milyonlarca avroyla ülkesine dönerek arkasında derin bir hayal kırıklığı bıraktı. 

Bu süreç, Fenerbahçe için yalnızca bir teknik direktör başarısızlığı değil, kulüp tarihinin en ağır derslerinden biridir.

Artık gerçeklerle yüzleşme zamanı!

Fenerbahçe, yabancı teknik direktör sevdasından vazgeçmek ve özüne dönmek zorundadır. Çünkü bu kulübün ruhunu bilen, bu armanın ağırlığını taşıyan, camiayla bütünleşmiş isimlerden başka kimse bu enkazı ayağa kaldıramaz.

Kulübün kurtuluş reçetesi, kendi öz değerlerinde saklı: Aykut Kocaman ve İsmail Kartal.

Ali Koç döneminde Jorge Jesus’tan Pereira’ya, Cocu’dan Mourinho’ya kadar birçok yabancı teknik adam görev aldı. Ancak bu büyük yatırımların hiçbiri kulübe kupa getirmedi. Fenerbahçe’nin ruhundan kopuk bu isimler, beklenen başarıyı sağlayamadı ve yıllar kaybedildi.

Artık çözüm belli. 

Fenerbahçe’nin yeniden ayağa kalkması için kulübün kendi içinden yetişmiş teknik adamlara dönmesi şart.

Aykut Kocaman: Karakteri, liderliği ve soğukkanlılığıyla Fenerbahçe’nin kaybettiği birlik ve beraberliği yeniden sağlayabilecek tek isim.

İsmail Kartal: Fenerbahçe için yaşayan, bu ruhu damarlarında taşıyan bir futbol adamı.
Bu iki teknik adamdan biri Fenerbahçe'ye teknik direktör olmalıdır...

Yanlarına Volkan Demirel ve Tuncay Şanlı gibi efsanelerin eklenmesi, bu ruhu daha da güçlendirecektir.

Ali Koç’un Hataları ve Dersler,

Ali Koç’un başkanlık döneminin en büyük hatası, Aykut Kocaman’ı göndermekti. Ardından seçim yatırımı uğruna yabancı teknik direktörlere yönelmesi, kulübün istikrarını tamamen bozdu. Bugün Fenerbahçe hâlâ kupa hasreti çekiyor ve bu hataların bedelini ödüyor.

Bu kulüp, kimsenin seçim yatırımı sahası değil. Fenerbahçe, kimliğini ve ruhunu geri almak zorunda.

Son Söz: Tek Yol Öz Evlatlar

Fenerbahçe’nin kurtuluş reçetesi artık tartışmaya kapalı:

Öz değerler,

Öz evlatlar,

Fenerbahçe ruhunu taşıyan isimler.

Aykut Kocaman ve İsmail Kartal’ın önderliğinde Fenerbahçe yeniden ayağa kalkabilir. 
Başka bir yol yok...

28 Ağustos 2025 Perşembe

One Spectacle


Sayın Mourinho,

“Ben One Special’ım” diyerek geldiniz, fakat kusura bakmayın; biz sizi “One Confusion” olarak izliyoruz.

İsmail Kartal’ın oturmuş düzenini, şampiyonluk yolundaki takımını aldınız; üçlü savunma diye bir buluş icat ettiniz, ortaya üçlü değil, düpedüz çöplük çıktı.

Önce Osayi Samuel’i yediniz, sonra İrfan Can’ı, Djiku’yu, Becao’yu, İsmail’i bile harcadınız. Yetmedi, Cenk’e bakıp “Sen otur evladım” dediniz. Ama sahada kimin oynadığını biz hâlâ bulamadık.

Ne hücum var, ne savunma! Ortada sadece “Mourinho markalı kargaşa” var. Siz takımı yönetmiyorsunuz, resmen kemiriyorsunuz. Ruhen ve bedenen bitik, kaçak güreşen oyuncuları göremiyor; oynaması gerekenleri ise cezalandırır gibi kulübeye hapsediyorsunuz. Oyuncular güçsüz, bazı anlarda taraftar gibi sadece oyunu seyrediyorlar.

Fenerbahçelik ruhu takımdan silindi. Taraftar futbol izlemeye geliyor, ama Mourinho markalı kargaşaya maruz kalıyor.

Hani siz “One Special”dınız ya… Vallahi bizde şimdilik “One Spectacle” oldunuz. Bu gidişle de tarih sizi “One Spectacle”, yani tam bir seyirlik facia olarak yazacak.

Saygılar!


4 Mayıs 2025 Pazar

GO HOME SPECİAL ONE!

Öncelikle Beşiktaş'ı tebrik etmek lazım.
Mustafa  gibi Emre Can gibi gençlerle gelip Kadıköy'de Fenerbshçe'yi yendi!

Gelelim Fenerbahçe'ye!

Bu sezon kaybedilen maçları Mourinho'ya yazmaktan ben usandım fakat special one kaybetmekten usanmadı!

❌️ Bu sezon hiç bir maçı maçtan önce Fenerbahçe alır diyemedik!
❌️ Hiç bir maçı ağız tadıyla seyredemedik!
❌️ Hiç bir maça aynı 11 ile başlayamadık!
❌️ Hiç bir maçı baştan sona kadar domine edemedik!
❌️ Takım tüm maçları yürüyerek oynadı!
❌ ️Hızlı, akıcı compak bir oyun hiç göremedik!
❌️ Hiç bir maça Fenerbahçe'nin çok iyi hazırladığını göremedik!
❌️ Hiç bir maçta moral motivasyon olarak tavan yapamadık!
❌️ Her maçta bazı oyuncular 11 yüzü göremediler!
❌️ Başta İrfan Can, İsmail Yüksek, Cenk Tosun, Osayi Samuel daha sonra Maksimen, Djiku, Amrabat 11 yüzü göremediler!
❌️ Sezon başından bu yana formsuz Szymański ve kafa vuruşunda başka bir meziyet olmayan En Nesyri takımda hep yer buldular. Takıma yararlarından çok zararları oldu!
❌️ Sağ ayaklı Mert Müdür'ü solda oynatarak şapkadan tavşan çıkartmaya çalışıldı!
❌️ Kadıköy Kadıköy olmaktan çıktı!
❌️ Derbi kazanılmadı!

Peki bunları kim yaptı?
Dünya Markası Special One olan Bay Mourinho!

Mourinho Fenerbahçe'ye hiç bir şey vermedi.
Üstelik İsmail Kartal'ın kurduğu 99 puan toplayan, deplasmanda puan kaybetmeyen  takımı yok etti! 

Bu akşam derhal başta Ali Koç ve yönetim kurulu istifa etmelidir.
Mourinho'nun bavulu toplanıp Sabiha Gökçen'e gönderilmelidir.
Yarınki idmanda Samandıra Can Bartu Tesislerine sokulmamalıdır!
Tüm ekibi ile birlikte Zeki Murat Göle dahi olmak üzere Samandıra ile ilişiği kesilmelidir.

Bu saatten sonra Ali Koç'tan da Morinho'dan da bir şeyler beklemek aptallıktır!

Fenerbahçe kongre kararı alıp acilen kongre yapmalıdır

Atı alan Üsküdar'ı değil Kadıköy'den yıldızları sökerek geçti!

23 Nisan 2025 Çarşamba

İstanbul 6.2 ile sallandı!

Öncelikle tüm milletimize çok geçmişler olsun.
Rabbim bir daha bugünkü durumu bizlere yaşatmasın!

Depremin tarifi yok, yaşamayan bilmez!
Ancak o anı yaşayan bilir... 

Fakat sahtekarlığın, ahlaksızlığın, düzenbazlığın, fırsatçılığın, hırsızlığın tarifi vardır.

Son yıllarda başta konut fiyatları ile fahiş artış yapan kira fiyatları ile insanları mağdur  eden fırsatçılara sormak lazım!

Neden 8 = 10 milyon  lira fiyat belirlediğiniz hatta daha fazla para isteğiniz lüks evlerinize bugün niye giremiyorsunuz?
Neden arabalarınıza binip kaçtınız?

Çünkü o evleriniz deprem karşısında tıpkı sizler gibi birer hiç!
Nasıl ki sizlerin insanlığı beş para etmiyorsa o evleriniz de beş para etmiyor!

İnsallah bu deprem size birazcık insan olduğunuzu, her şeyin Allahın malı mülkü olduğunu hatırlatır...

21 Nisan 2025 Pazartesi

HÜRRİYET'TİN EFSANESİNDEN ACI HABER!

Hürriyet Gazetesi'nin efsane isminden acı haber geldi.

Akşam mesai bitmiş servis ile eve gidiyorum.
Telefonum çaldı.
Arayan Hürriyet Gazetesi yaşı işleri müdürü Rıza Dursun! 

Gün içinde aramıştım halini, hatırını sormuştum.
Acaba bir şey mi oldu demeden acı haberi "haberin var mı"diye verdi.

Medyanın altın çocuğu Orhan Can paylaşmış!
"Mehmet Aycan vefat etmiş" dedi.
Dünyam başıma yıkıldı desem yeridir.

İnanamadım! 

Basın camiası çok kıymetli bir değerini kaybetmişti.

Adı Mehmet olmasına rağmen herkes ona "Aycan Abi" derdi. 

O herkesin Aycan abisiydi...
Aycan abi çok dürüst bir insandı.
Espiriliydi,
Cana yakın, sami, sıcak ve ilkeliydi.
Bilge bir kişiliğe sahipti. 
Bab-ı Ali'nin yetiştirdiği gerçek bir gazeteciydi.
Uzun saçları ile ayrı bir tarza sahipti.
Aynı zamanda Fenerbahçe taraftarıydı.

Emekliliğinden sonra Didim' e yerleşmişti.

En son geçen yıl rahatsızlandığında hastaneden çıktıktan sonra telefonla konuşmuştum.
Bir daha konuşmak nasip olmadı.
Bayramda aradım ama konuşamadık.
Nasip olmadı!

Hürriyet Gazetesi için Aycan Abi bir değerdir!
Pırlanta gibi bir adamdı.

Bu haberi buradan paylaştığım için çok üzgünüm.
Şuan yüreğim yanıyor, gözlerim yaşarıyor, boğazım düğüm düğüm oluyor...

Aycan Abi insanın iç ve dış güzelliğinin dışarıya nasıl yansıtıldığının en güzel örneğiydi.

Geriye şairin dediği gibi "Gök kubbede hoş bir seda" bırakarak gitti. 

Rabbim başta ailesine, sevdiklerine, sevenlerine sabırlar versin...

Hürriyet Gazetesi çalışanlarının başı sağolsun.

Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun...

Seni hiç unutmayacağım uzun saçlı abim...

3 Nisan 2025 Perşembe

Hırsızın Hiç mi Suçu Yok?

Dün gece Fenerbahçe ve Galatasaray kupada karşı karşıya geldi.

Fenerbahçe maçın 4. dakikasından sonra sahada amatörce mücadele etti.
Bu mücadelenin neticesinde  de maçın Galatasaraylı hakeminin art niyetli ve taraflı yönetiminin konuşulacak bir tarafı kalmadı.

Oyun olarak Fenerbahçe hayatımda seyrettiğim en kötü ve en karaktersiz  oyununu oynadı.

Sahada paslaşma dahi yapamadılar.
Genç Yusuf hariç oyuna giren bir oyuncu yoktu. 
Çağlar, Sikrinyar, Kostiç, Amramat, Simansky, Talisca, Nesyri, Oguz sahada hiç yoktu.
Fred'e yardım hiç gelmedi.
Maç bir anda 0 = 2 oldu.
İlk yarı bu şekilde bitecekken  uydurulan ofsayt gol ile devre 1-2 bitti.

İkinci yarıya Fenerbahçe’den az 3 oyuncu değişikliği beklenirken Mourinho aynı kadro ile sahaya çıktı.
Sanırım Morinho ilk yarı uyudu. Ikinci yarıda da uyumaya devam etti.

Sonuçta Fenerbahçe kaybetti ve kupadan elendi.

Maç sonunda sosyal medyadan Morinho'nun Okan Buruk'un burnu sıktığı ve Okan Buruk'un yere düştüğü görüntüleri hızlıca yayılmaya başladı.
İdam sehpası kuruldu, futbolun ulemaları Mourinho'yu hemen idam edip ülke dışına gönderme yarışına girdiler. 

Gelen ilk görüntülerde  Mourinho'nun yaptığının tasvip edilecek bir yanı yoktu!
Fakat ilerleyen saatlerde farklı açılardan Okan Buruk'un Morinho'ya yaptığı hareket görüntülere yansıdı.
Okan Buruk'un Mourinho'ya yaptığı hareket son derece çirkindi!

Burada asıl kabahatli olan Okan Buruk'tur.
O hareketi yapmayacaksın!
O hareketi yaparsan karşılığını bir şekilde alırsın.

Burada gerçek suçlu olanın göz ardı edilip bütün kusurun Mourinho'ya çıkarılmaya çalışılması son derece yanlıştır!

Ben Okan Buruk'un da Morinho'nun hareketini de asla tasvip etmiyorum.

Zaten Okan Buruk basın toplantısında kendisine yaşanan olay sorulduğunda üzerinde fazla durmadı, abartmayacağım dedi.
Olayın sebebiyetinin kendi yaptığı hareketten kaynaklandığını biliyordu ve bu yüzden olayın üzerinde fazla durmadı...

Aslında bu olay bana  “hırsızın hiç mi suçu yok?..” deyimini hatırlattı.
Bu deyim, asıl kabahatli olan dururken, suçsuz olanın kusurlu çıkarılmaya çalışılmasını haksızlık olarak görüyorum...

Sadece Mourinho'ya ceza verilirse büyük haksızlık olur.
Okan Buruk' aynı derece de ceza alması gerekmektedir...

26 Ocak 2025 Pazar

Fenerbahçe Fenerbahçe Gibi Oynarsa Kazanır!

Oyun başladı dizilişi ekranlarda gördükten sonra Fenerbahçe'nin zor gol atacağını ve iyi  top oynayamayacağını söyledim. 
Fenerbahçe 3'lü defans kurgusu ve her geçen gün temposu düşen Ambrabat ile zor anlar yaşayacağı apaçık belliydi. 
Bu oyunculara Fred, En Nesyri,  Tâdiç, Szymański, Džeko, Oğuz eşlik edince ilk 45 dakika Fenerbahçe adeta yokları oynadı.

%70 topa sahip olma gibi istatistik karşısında Fenerbahçe topu etkin kullanamayıp, ayağa düzgün pas oyununu hiç oynayamadı.

Göztepe'nin topsuz oyunu çok iyi oynaması ve sahanın her alanını iyi kapatması Fenerbahçe'yi etkisiz kıldı.

Yaklaşık 7 aydır Türkiye'de buluna José Morinho'nun hala ideal bir 11' i olmaması gerçekten çok ilginç! 

Mourinho çok iyi bir hoca olabilir ama Fenerbahçe' de deneme tahtası değildir.
Nitekim ikinci yarı 4'lü defansa dönüp Kostiç'i sol beke, Allan Saint-Maximin sol açığa alarak başlaması Fenerbahçe'ye can suyu verdi. 

Göztepe defansının hatası sonucunda golü bulan Fenerbahçe akabinde En Nesryri'nin havaya  muazzam yükselişi skoru bir anda Fenerbahçe lehine döndürdü.
Ardında da Oğuz Aydın muazzam bir gol atarak Fenerbahçe'nin rahatlamasını sağladı.

45 = 75 arası muazzam oynayan Fenerbaçe son 15 dakika yine bu sezonki kronik hastalığına yakalandı.
İkinci golüde kalesinde gördükten sonra iyice geri yaslanan Fenerbahçe, Göztepe'ye can verdi.

Son 10 dakika oyunun kontrolünü eline alan Göztepe 3. golü bulamayınca maç Fenerbahçe'nin üstünlüğü ile sonuçlandı.

Bir sözde Amrabat için söylemek gerekirse; Amrabat geldiği günkü güveni vermiyor!
Her an hatalı pas atabilecek hissiyatı verirken, çok ağır olarak oynamaya başladı.
Böyle oynamaya devam ederse kulübe yolu yakındır!

Bu maç bizlere gösterdiği Fenerbahçe oyun planı ve kadrosu ile sürekli oynamak Fenerbahçe'ye fayda vermiyor!
Fenerbahçe doğru bir oyun kurgusu ve Fenerbahçe gibi oynadığında yenemeyeceği  takım yoktur.
Bu akşam bunu 10 dakikada 3 gol atarak gösterdi.

Bizim gördüğümüzü inşallah maçı tribünden izleyen José Mourinho'da görmüştür...

Son olarak belirtmekte fayda var.
Bu sezon Fenerbahçe kulübesine sarı yada kırmızı kart göstermek moda haline geldi.
Kulübe bu akşamda sarı ve kırmızı karttan nasibini aldı...

12 Ocak 2025 Pazar

İŞÇİ, EMEKÇİ, EMEKLİ NE YAPMALI

Ülkemizde bir şeye zam geldiğinde sığınılan kapı bellidir.
Dolara, benzine ZAM geldi, böyle oldu!

Dolar kuru aylardır aynı, benzin üç aşağı  beş yukarı aynı seviyelerde seyretmektedir.
Fakat fiyatlar ne hikmetse sürekli artmaktadır.
Çarşı, pazar, gıda, giyim, beyaz eşya, vergi, harç arttıkça artıyor. 
Borsa gibi maşallah yerine tutabilene aşk olsun...

İşçi ve emekli maaşları ise emekleyerek artıyor!
Bu nasıl bir tutarsızlık?

Buna kim dur diyecek?

Düşünün,
Yeni zam ile birlikte asgari ücretin günlüğü 736.8 lira oldu.
İyi para, bozdur  bozdur harca diyeceğim ama ele geçmeden uçup gidiyor!

Paranın pul olduğunu, dar gelirlinin halini sizlere bir kaç örnek ile anlatmaya çalışacağım!

Bugün günlerden Pazar.
Evdesiniz.
Eşiniz ile çıkıp bir kahvaltı yapmak istediniz!
En düşük iki kişilik kahvaltı fiyatı 800 liradan başlıyor. 
Bunun yanında ekstra hiç bir şey yok. 
Kahvaltıdan sonra adet yerini bulsun, bizim neyimiz eksik deyip iki kahve içerseniz al sana kahvaltı 1000 lira. Bu en ucuzu dikkat edin.
Kahvaltıdan vaz geçtiniz.
Hadi diyelim kahvaltıyı evde yaptınız.

Akşam yemeğine çıkalım derseniz yandınız!
120 liradan aşağıya çorba yok!
110 gram iskenderin  fiyatı 550 - 600 liradan başlıyor.
Yemek sonrası tatlı yersen en ucuzu 150 - 200 lira arasında...
Ne oldu akşam  eşinizle yemek yemekte minimum 2000 lira civarında olunca dışarı  çıkıp yemek yemekten vaz geçtiniz!

Asgari ücretli, emekli ve işçi ancak bu şartlarda o kahvaltı  ve kebap çeşitlerinin resmine bakıp kalır...

Bu durum tam bir akıl tutulması!
Çünkü insan emeği çok ucuz!
Fakat yemek aşırı pahalı!
Bir günlük  kazanç ile karı koca ne kahvaltı nede akşam yemeği yiyemez hale geldi!
Çocukları ise daha hesabın içine katmıyorum...
Zengin için ise bu hesapların hiç önemi yok!
Yediğini yiyor, yemediğini ise çöpe atıyor!
Onlar için para ne ki?
Olan çalışan emekçiye, emekliye oluyor!

Şimdi sıkı durun!

Kahvaltı yapamadınız, dışarda akşam yemeği yemek de emekçi ve emekli için haram gibi bir şey oldu!
Eeee günlerden Pazar ya evdesiniz.
Canınız sıkıldı evde oturmaktan!
En iyisi akraba ziyareti yapalım dediniz.
Kurtköy’de oturan akrabanızı ziyarete gideceksiniz!
Bindiniz  arabanıza. 
Köprüden geçmek 47.50 lira.
Çamlıca'dan otobana bağlanmak 269 lira.
Ücretler iki yönlü hem geliş hem gidiş  olduğu için sadece yola ve köprüye ödediğin para 650 lira. 
Yanlış duymadınız!
60 km' lık yolu ve köprüyü kullanmanın bedeli benzin hariç 650 lira.
Benzinle birlikte 1000 lira.

Eeee ziyarete boş gidilmez.
Bizim insanimiz ikramı sever.
Eline 1 kg baklava alıp gitmek adettendir.
Onun da en ucuzu sokak aralarında 500 lira.
Al sana dört beş saatlik bir akraba ziyaretinin masrafı İstanbul içinde 1500 lirayı bulmaktadır.

Bu durum karşısında cepteki hesap akraba ziyaretine de uymadı!
En iyisi akşamı evde geçirmek deyip evde kaldınız!

Peki ne yapacaksınız akraba ziyaretine de gidemediniz?

Yapılacak olay çok basit.
Her akşam yaptığınızı yapın!

Demle çayı, 
Patlat mısırı,
Aç TV' yi.
Yalan dolan haberleri seyredin.
Ekonomin uçuşunu seyredin, 
Gabar'dan fışkıran petrole göbek atın.
Bulunan doğalgaz haberlerine nara atın. 
Avrupa'nın ülkemizi nasıl  kıskandığını seyredin.
Milli ve yerli onurumuz TOGG'a binmeyi hayal edin!
TÜİK'in enflasyonun nasıl düşürüldüğüne katkısını dinleyin!
Çocuk tecavüzlerini,
Kadın cinayetlerini tepkisiz kalarak seyredin!
Dolandırıcıların, hırsızların yaptıklarını ağzınız açık seyredin!
Emeklinin, emekçinin dramını seyredin!
Ev kiralarının önlenemez yükselişini seyredin!
Arkasından da aileleri, çocukları yok eden, ahlaki değerleri yerle bir eden,
İnsanları özentiye sevk eden,
Zinanın helal,
Çalmanın mubah,
Kimin eli kimin cebinde, kimin kimi götürdüğü,
Herkesin birbirini sattığı,
Tüm Ali Cengiz oyunlarının döndüğü dizilerden birini ya da anlı şanlı tarihimizin uydurma dizilerinden birini seyredin!
Ha bu arada kombiyi de kısmayı ihmal etmeyin!

İşte Türkiye'de işçinin, emeklinin hali kısaca budur!

Sonra da şükredin deniliyor!

Şükür  sadece yüce yaradan Allah'a karşıdır. 
Yalnızca Allah'a karşı şükür olur.

Yaradan'ın yarattıklarına şükür olmaz deyip işçi, emekçi, emekli patlamış mısıra ve açık çaya  talim etmelidir..